18 Aralık 2014 Perşembe

Beyin dalgaları


İnsanı diğer canlılardan ayıran en kritik özelliği aklını ve beynini kullanabilmesidir. Peki insan beyni nasıl bir enerjiye sahiptir?

İnsanı diğer canlılardan ayıran en kritik özelliği aklını ve beynini kullanabilmesidir. Peki insan beyni nasıl 1 enerjiye sahiptir? Beyin dalgaları, insanda nasıl etkiler bırakır ve ruhumuzla bağlantısı nedir?

Milyarlarca hücreden oluşan beynimiz, bioelektrik güç (titreşimler) üretmekte olup, bunu dalga enerjisine çeviren ve arkasından dataları ruhumuza yükleyen ve yayan bir güce sahiptir.Bilincimizin ve düş gücümüzün ortaya çıkışı işte bu titreşimler sayesinde olmaktadır. Ruhu birlikte irtibat kurabilen insan beyni, ebedi fikir gücüne (İlahi bilinç gücü, Matrix beyin gücü) erişebilir. Aslında insanoğlu, beyni kullanabilmesi yeteneği ve kozmik bilinç gücüne erişebilme yeteneği birlikte ulu bir varlıktır.

Esas bi şekilde, 4 çeşit beyin dalgası vardır: Alfa, delta, teta ve beta. Bunlara ilave bi şekilde 1 de, Gama dalgaları mevcuttur ki bu insanın ruhu ile doğrudan irtibat kurmasını sağlar.

Alfa dalgaları, çoğunlukla insanın rahat olduğu ya da epey çok efor sarf etmediği durumlarda görülür.

Delta dalgaları, uykunun derin evrelerinde ortaya çıkar ve en yavaş titreşen dalgalardır.

Teta dalgaları, uykuya geçerken veya uykunun ilk evrelerinde görülürler.

Beta dalgaları, ise, kafamızı toplayamadığımız ve dikkatimizi veremediğimiz zamanlarda ortaya çıkar.

Son yıllarda üzerinde çalışılan diğer 1 dalga türü de "Gamma". Bu dalganın, irade ötesi ve entelektüel düşüncenin kaynağı olduğu düşünülmektedir. Ruhumuzla barışık olduğumuz zamanlarda, kendimizi rahat hissettiğimizde veya meditasyon yaptığımızda ortaya çıkan gama dalgaları sayesinde Astral bedende gezi etmek ve ileriki boyutlara geçiş mümkündür.
Beyin dalgalarıyla muhtelif cihazları kullanmak için yapılan çalışmalar, hızla ilerleme kaydetmektedir. İnsan gelişen bir varlık olduğundan ileriki zamanlarda ruhu birlikte de irtibata geçerek ve gama dalgalarını daha iyi geliştirerek üstün vasıflarının olduğunu ve ruh beyni birlikte düşününce, bellek gücünün ve düş dünyasının ebedi olabileceğini keşfedecektir. eşdeğer zamanda, diğer galaksilere açılarak da gelişmiş medeniyetler birlikte irtibat kurabilecek düzeye gelecektir.

Alpha -Tetha- Beta- Delta, (Gamma) adlı beş ana dalganın hangisinde hangi duyguda ve durumda olduğumuz artık rahatlıkla tespit edilebiliyor.


ALPHA
7.5 – 12 Hz arasında değişen alpha dalgaları; rahatlığın, farkındalığın, sakin ve huzurlu kavrayışın, uykunun ilk evrelerinin dalgaları olarak tanımlanıyor. Sakin ve huzurlu olunan ama asla uyuşukluk yaşanmayan, dünyayı ve gerçekleri algılamada en uygun titreşimlerin olduğu bu dalga boyu, dünyamızın da ölçülen frekansıyla aynı. Dünyanın manyetik frekansına “Shumann” frekansı deniyor ve 7,8 ile 8 arasında tanımlanıyor. (Fakat son yıllarda bilim adamları Shumann frekansının epeyce yükseldiğini ifade ediyor.)

Gözler kapanıp derin nefes alındığında ve dış dünyadan alınan mental etkiler azaldığında Alpha boyutuna geçiyoruz. Alpha dalgalarındayken yaptığımız işlerde başarımız artıyor. Derin uyku ya da endişe ve korku halinde bu dalga hiç görülmüyor.
Meditasyon, yoga, reiki gibi çalışmalar esnasında beynimiz Alpha boyutundadır.

Zihin açık ve uykunun derinliğine dalmadan önceki geçiş koridorunda hissettiğimiz o duyguların yaşattığı huzur, ilginç bir şekilde dünyanın titreşimiyle aynı dalga boyunda.

TETHA
Frekansları 4 ile 8 arasında değişiyor ve stresin hiç olmadığı, derin iç dünyamızda olduğumuz dalga boyu olarak tanımlanıyor.
Öğrenmenin en yüksek boyutuna geçmeden önce bu dalgada yaşıyoruz ve derin uykudan uyanırken açılan algılarımızın yaşattığı bir durumu temsil ediyor. Alacakaranlık boyutu ismi de kullanılıyor bu dalga boyu için. Yani aydınlanmadan önceki karanlık…

Çok usta meditasyoncuların derin meditasyon halindeyken bu dalga boyunda olduğu tespit edilmiş. Derin düşünüş ve sezgisel kuvvetin en canlandığı bu frekansta sanatsal yeteneklerin zirveye çıktığı düşünülüyor. Özellikle ressam ve müzisyenlerin sanatsal üretimleri esnasında beyinlerinde Tetha boyutunun en yüksek, Alpha frekansının en düşük seviyede olduğu biliniyor. ( yani 7 ile 8 arası) Onların kendi içe dönüşlerinden bize hediyelerle geri dönmeleri ne güzel…

Yapılan bazı araştırmalara göre şifacıların Tetha bandında uzun süreli ve kontrollü olarak kalmayı başarmaları nedeniyle şifa yeteneklerinin geliştiği ortaya çıkmış.

BETA
13- 30 Hz arasında olduğu biliniyor ve uyanış frekansı olarak tanımlanıyor. Aktif öğrenme, uyanık olma, her şeyiyle hayatı yaşama, dinamizm, konsantrasyon, problem çözme hallerimizde içinde bulunduğumuz dalga boyu olduğu için yaşamı temsil ediyor. Çok yükseldiğinde stres, gerginlik, öfke gibi negatif uç duygulara varabiliyor.

DELTA
0 – 4 frekansında bulunan dalga boyudur ve derin uyku ve dış dünyadan kopuş boyutudur. Bilinçsiz bir huzur halini yansıtır. Beynin en az çalıştığı döneme aittir ve bu dönemde büyüme hormonu salgısı artar. Çocuklarda fiziksel büyümeyi, yetişkinlerde ise güzelleşmeyi ve dinç kalmayı sağlar.

Bu dört ana dalga boyunun dışında son yıllarda tespiti yapılan Gama frekansı, 40 Hz’in üzerinde tanımlanıyor. Üst benlik bağlantı çalışmaları sırasında üretildiği ve Hindu Monkların meditasyonları sırasında ölçümlendiği biliniyor. (Hinduizmde kendini mabede adamış kişilere Monk denir.)


BEYİN DALGALARI KONROL EDİLİP DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ?

Beyin dalgaları, duygu ve ruh durumuna göre kendiliğinden değişirmiş gibi görünse de o titreşimleri bilinçli ve istediğimiz yönde kontrol edip değiştirebileceğimiz ve kendimizi istediğimiz duygu frekansına çekmeyi başarabileceğimiz gibi bir gerçek de mevcut. Bunu nasıl yapabileceğimiz aslında yine kendi titreşimlerimizin içinde saklı bir bilgi. Sadece o frekansı duyabilmeyi ve ayırt etmeyi başaracak bilime ve bilgeliğe ulaşmanın zamanını kendimizde yakalayabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Çoğu zaman farklı Hz’lerde pek çok titreşimin içinde kayboluyoruz. Özellikle de 30 Hz civarında dolaşıyor tüm dünya. Yani şiddet, savaş, bencillik ve paylaşımsızlık frekansında…

Günlük hayatımızda genellikle küçücük şeylere takılıp, öfkeleniyor, hırslanıyor, kıskanıyor, geriliyor, üzülüyoruz. Sevgi- sadakat- şefkat- minnet- huzur-neşe gibi duygulara az kulak veriyoruz nedense…

Düşüncelerimizin bütün bu çeşitliliğine göre beynimizden ve hücrelerimizden değişik frekanslarda yayılan titreşimlerle tüm vücudumuzun etrafında bir enerji alanı oluşuyor. Bu enerji alanı anlık değişimlerle, ruh ve vücut sağlımızı yansıtıyor gözle görünmese de. Son yıllarda alternatif tıp alanı altında kabul edilen enerji dengeleme yöntemlerini kullanarak tedavi sağlama tekniklerinin sayısı epeyce arttı ve gitgide bilimsel olarak desteklenmeye başlandı.

Tedaviye yardımcı olduğu iddia edilen meditasyon ve Reiki, NLP çalışmaları artık bilimsel tedavilerin yanında yardımcı olarak yer almaya başladı.

Amerika’da pek çok hastanede bu konuda ciddi ve resmi uygulamalar yapılıyor, kemoterapi birimlerinin yanı başında Reiki uzmanlarının da bölümleri açıldı, hemşireler ve doktorlar hızla Reiki öğreniyorlar.

Türkiye bu tür çalışmalarda biraz tutucu tavır sergilese de beyin dalgalarının kontrol edilmesi ve değiştirilmesi için reiki ve meditasyondan daha bilimsel bir yöntem olan Neurofeedback yöntemini kullanarak stres, Down sendromu, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, otizm, kişilik bozuklukları gibi hastalıkları tedavi etmeye çalışan merkezler ve hastaneler açılmaya başlandı.

Meditasyon, Yoga, Reiki, Neurofeedback adı ne olursa olsun bütün bu yöntem ve tekniklerin peşinde olduğu tek bir amaç var:

Beyin dalgalarını istenilen frekansa çekebilmek ve uygun dalga boyunun titreşimsel ışınımını yakalayarak DNA üzerinde pozitif değişiklik yaratabilmek…
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum