tag:blogger.com,1999:blog-45277153470416292162024-02-08T09:58:06.484-08:00BİLİYORUM O HALDE VARIM VE GÜÇLÜYÜMBilgeliğin gücüAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.comBlogger10125tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-32510922445074658302014-12-18T06:25:00.002-08:002014-12-18T06:25:33.333-08:00<header class="entry-header" style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"><h1 class="entry-title format-icon" style="color: inherit; display: inline-block; font-family: inherit; font-size: 38px; line-height: 38px; margin: 10px 0px; text-shadow: rgb(255, 255, 255) 0px 1px 0px; width: 870px;">
Beyin dalgaları</h1>
<hr class="featurette-divider __before_content" style="border-bottom-color: rgb(255, 255, 255); border-bottom-style: solid; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-top-color: rgb(238, 238, 238); border-top-style: solid; clear: both; margin: 30px 0px;" />
</header><section class="entry-content " style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; line-height: 20px; word-wrap: break-word;"><div dir="ltr">
<div style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;">
<span style="font-family: inherit;"><i>İnsanı diğer canlılardan ayıran en kritik özelliği aklını ve beynini kullanabilmesidir. Peki insan beyni nasıl bir enerjiye sahiptir?<br /><br />İnsanı diğer canlılardan ayıran en kritik özelliği aklını ve beynini kullanabilmesidir. Peki insan beyni nasıl 1 enerjiye sahiptir? Beyin dalgaları, insanda nasıl etkiler bırakır ve ruhumuzla bağlantısı nedir?<br /><br />Milyarlarca hücreden oluşan beynimiz, bioelektrik güç (titreşimler) üretmekte olup, bunu dalga enerjisine çeviren ve arkasından dataları ruhumuza yükleyen ve yayan bir güce sahiptir.Bilincimizin ve düş gücümüzün ortaya çıkışı işte bu titreşimler sayesinde olmaktadır. Ruhu birlikte irtibat kurabilen insan beyni, ebedi fikir gücüne (İlahi bilinç gücü, Matrix beyin gücü) erişebilir. Aslında insanoğlu, beyni kullanabilmesi yeteneği ve kozmik bilinç gücüne erişebilme yeteneği birlikte ulu bir varlıktır.<br /><br />Esas bi şekilde, 4 çeşit beyin dalgası vardır: Alfa, delta, teta ve beta. Bunlara ilave bi şekilde 1 de, Gama dalgaları mevcuttur ki bu insanın ruhu ile doğrudan irtibat kurmasını sağlar.<br /><br />Alfa dalgaları, çoğunlukla insanın rahat olduğu ya da epey çok efor sarf etmediği durumlarda görülür.<br /><br />Delta dalgaları, uykunun derin evrelerinde ortaya çıkar ve en yavaş titreşen dalgalardır.<br /><br />Teta dalgaları, uykuya geçerken veya uykunun ilk evrelerinde görülürler.<br /><br />Beta dalgaları, ise, kafamızı toplayamadığımız ve dikkatimizi veremediğimiz zamanlarda ortaya çıkar.<br /><br /><span style="font-weight: 700;">Son yıllarda üzerinde çalışılan diğer 1 dalga türü de "Gamma". Bu dalganın, irade ötesi ve entelektüel düşüncenin kaynağı olduğu düşünülmektedir. Ruhumuzla barışık olduğumuz zamanlarda, kendimizi rahat hissettiğimizde veya meditasyon yaptığımızda ortaya çıkan gama dalgaları sayesinde Astral bedende gezi etmek ve ileriki boyutlara geçiş mümkündür.</span><br />Beyin dalgalarıyla muhtelif cihazları kullanmak için yapılan çalışmalar, hızla ilerleme kaydetmektedir. İnsan gelişen bir varlık olduğundan ileriki zamanlarda ruhu birlikte de irtibata geçerek ve gama dalgalarını daha iyi geliştirerek üstün vasıflarının olduğunu ve ruh beyni birlikte düşününce, bellek gücünün ve düş dünyasının ebedi olabileceğini keşfedecektir. eşdeğer zamanda, diğer galaksilere açılarak da gelişmiş medeniyetler birlikte irtibat kurabilecek düzeye gelecektir.<br /><br />Alpha -Tetha- Beta- Delta, (Gamma) adlı beş ana dalganın hangisinde hangi duyguda ve durumda olduğumuz artık rahatlıkla tespit edilebiliyor.<br /><br /><br />ALPHA<br />7.5 – 12 Hz arasında değişen alpha dalgaları; rahatlığın, farkındalığın, sakin ve huzurlu kavrayışın, uykunun ilk evrelerinin dalgaları olarak tanımlanıyor. Sakin ve huzurlu olunan ama asla uyuşukluk yaşanmayan, dünyayı ve gerçekleri algılamada en uygun titreşimlerin olduğu bu dalga boyu, dünyamızın da ölçülen frekansıyla aynı. Dünyanın manyetik frekansına “Shumann” frekansı deniyor ve 7,8 ile 8 arasında tanımlanıyor. (Fakat son yıllarda bilim adamları Shumann frekansının epeyce yükseldiğini ifade ediyor.)<br /><br />Gözler kapanıp derin nefes alındığında ve dış dünyadan alınan mental etkiler azaldığında Alpha boyutuna geçiyoruz. Alpha dalgalarındayken yaptığımız işlerde başarımız artıyor. Derin uyku ya da endişe ve korku halinde bu dalga hiç görülmüyor.<br />Meditasyon, yoga, reiki gibi çalışmalar esnasında beynimiz Alpha boyutundadır.<br /><br />Zihin açık ve uykunun derinliğine dalmadan önceki geçiş koridorunda hissettiğimiz o duyguların yaşattığı huzur, ilginç bir şekilde dünyanın titreşimiyle aynı dalga boyunda.<br /><br />TETHA<br />Frekansları 4 ile 8 arasında değişiyor ve stresin hiç olmadığı, derin iç dünyamızda olduğumuz dalga boyu olarak tanımlanıyor.<br />Öğrenmenin en yüksek boyutuna geçmeden önce bu dalgada yaşıyoruz ve derin uykudan uyanırken açılan algılarımızın yaşattığı bir durumu temsil ediyor. Alacakaranlık boyutu ismi de kullanılıyor bu dalga boyu için. Yani aydınlanmadan önceki karanlık…<br /><br />Çok usta meditasyoncuların derin meditasyon halindeyken bu dalga boyunda olduğu tespit edilmiş. Derin düşünüş ve sezgisel kuvvetin en canlandığı bu frekansta sanatsal yeteneklerin zirveye çıktığı düşünülüyor. Özellikle ressam ve müzisyenlerin sanatsal üretimleri esnasında beyinlerinde Tetha boyutunun en yüksek, Alpha frekansının en düşük seviyede olduğu biliniyor. ( yani 7 ile 8 arası) Onların kendi içe dönüşlerinden bize hediyelerle geri dönmeleri ne güzel…<br /><br />Yapılan bazı araştırmalara göre şifacıların Tetha bandında uzun süreli ve kontrollü olarak kalmayı başarmaları nedeniyle şifa yeteneklerinin geliştiği ortaya çıkmış.<br /><br />BETA<br />13- 30 Hz arasında olduğu biliniyor ve uyanış frekansı olarak tanımlanıyor. Aktif öğrenme, uyanık olma, her şeyiyle hayatı yaşama, dinamizm, konsantrasyon, problem çözme hallerimizde içinde bulunduğumuz dalga boyu olduğu için yaşamı temsil ediyor. Çok yükseldiğinde stres, gerginlik, öfke gibi negatif uç duygulara varabiliyor.<br /><br />DELTA<br />0 – 4 frekansında bulunan dalga boyudur ve derin uyku ve dış dünyadan kopuş boyutudur. Bilinçsiz bir huzur halini yansıtır. Beynin en az çalıştığı döneme aittir ve bu dönemde büyüme hormonu salgısı artar. Çocuklarda fiziksel büyümeyi, yetişkinlerde ise güzelleşmeyi ve dinç kalmayı sağlar.<br /><br />Bu dört ana dalga boyunun dışında son yıllarda tespiti yapılan Gama frekansı, 40 Hz’in üzerinde tanımlanıyor. Üst benlik bağlantı çalışmaları sırasında üretildiği ve Hindu Monkların meditasyonları sırasında ölçümlendiği biliniyor. (Hinduizmde kendini mabede adamış kişilere Monk denir.)<br /><br /><span class=""><img alt="" class="photo_img img" src="https://fbcdn-sphotos-a.akamaihd.net/hphotos-ak-snc7/37932_450241064908_2719727_n.jpg" style="border: 0px; height: auto; margin: 0px; max-width: 493px; padding: 0px; vertical-align: middle;" /></span><br />BEYİN DALGALARI KONROL EDİLİP DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ?<br /><br />Beyin dalgaları, duygu ve ruh durumuna göre kendiliğinden değişirmiş gibi görünse de o titreşimleri bilinçli ve istediğimiz yönde kontrol edip değiştirebileceğimiz ve kendimizi istediğimiz duygu frekansına çekmeyi başarabileceğimiz gibi bir gerçek de mevcut. Bunu nasıl yapabileceğimiz aslında yine kendi titreşimlerimizin içinde saklı bir bilgi. Sadece o frekansı duyabilmeyi ve ayırt etmeyi başaracak bilime ve bilgeliğe ulaşmanın zamanını kendimizde yakalayabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor.<br /><br />Çoğu zaman farklı Hz’lerde pek çok titreşimin içinde kayboluyoruz. Özellikle de 30 Hz civarında dolaşıyor tüm dünya. Yani şiddet, savaş, bencillik ve paylaşımsızlık frekansında…<br /><br />Günlük hayatımızda genellikle küçücük şeylere takılıp, öfkeleniyor, hırslanıyor, kıskanıyor, geriliyor, üzülüyoruz. Sevgi- sadakat- şefkat- minnet- huzur-neşe gibi duygulara az kulak veriyoruz nedense…<br /><br />Düşüncelerimizin bütün bu çeşitliliğine göre beynimizden ve hücrelerimizden değişik frekanslarda yayılan titreşimlerle tüm vücudumuzun etrafında bir enerji alanı oluşuyor. Bu enerji alanı anlık değişimlerle, ruh ve vücut sağlımızı yansıtıyor gözle görünmese de. Son yıllarda alternatif tıp alanı altında kabul edilen enerji dengeleme yöntemlerini kullanarak tedavi sağlama tekniklerinin sayısı epeyce arttı ve gitgide bilimsel olarak desteklenmeye başlandı.<br /><br />Tedaviye yardımcı olduğu iddia edilen meditasyon ve Reiki, NLP çalışmaları artık bilimsel tedavilerin yanında yardımcı olarak yer almaya başladı.<br /><br />Amerika’da pek çok hastanede bu konuda ciddi ve resmi uygulamalar yapılıyor, kemoterapi birimlerinin yanı başında Reiki uzmanlarının da bölümleri açıldı, hemşireler ve doktorlar hızla Reiki öğreniyorlar.<br /><br />Türkiye bu tür çalışmalarda biraz tutucu tavır sergilese de beyin dalgalarının kontrol edilmesi ve değiştirilmesi için reiki ve meditasyondan daha bilimsel bir yöntem olan Neurofeedback yöntemini kullanarak stres, Down sendromu, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, otizm, kişilik bozuklukları gibi hastalıkları tedavi etmeye çalışan merkezler ve hastaneler açılmaya başlandı.<br /><br />Meditasyon, Yoga, Reiki, Neurofeedback adı ne olursa olsun bütün bu yöntem ve tekniklerin peşinde olduğu tek bir amaç var:<br /><br />Beyin dalgalarını istenilen frekansa çekebilmek ve uygun dalga boyunun titreşimsel ışınımını yakalayarak DNA üzerinde pozitif değişiklik yaratabilmek…<br /> </i></span></div>
</div>
</section>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-52061342882299378892014-12-18T06:09:00.004-08:002014-12-18T06:23:13.197-08:00<br />
<header class="entry-header"><h2 style="display: inline-block; font-family: inherit; font-size: 38px; line-height: 38px; margin: 10px 0px; text-shadow: rgb(255, 255, 255) 0px 1px 0px; width: 870px;">
<span style="color: blue;">Schumann Rezonansı</span></h2>
<hr class="featurette-divider __before_content" style="border-bottom-color: rgb(255, 255, 255); border-bottom-style: solid; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-top-color: rgb(238, 238, 238); border-top-style: solid; clear: both; margin: 30px 0px;" />
</header><section class="entry-content " style="word-wrap: break-word;"><div dir="ltr" style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; line-height: 20px;">
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Yeryüzünü çepeçevre saran gaz tabakasının bütününe Atmosfer denmektedir. Sınırları tam belirgin olmamakla birlikte Atmosfer ; (Yeryüzünden yukarıya doğru) Traposfer, Stratosfer, Mezosfer ve İyonosfer şeklinde 4 katmandan ibarettir.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Kozmos'dan ve Güneş'imizden gelen, Enerji yüklü Atom Altı Parçacıklar Atmosferin en üst katmanında bulunan Oksijen, Azot ve Hidrojen Atomlarının elektronlarını kopartmakta, onları İyonize ederek (+)Pozitif Elektrik yüklü İYONOSFER tabakasını meydana getirmektedir. Yeryüzünden 500-600 km. yüksekte oluşan İyonosfer tabakasının sıcaklığı 1700 oC dereceye kadar çıkmaktadır. Atmosfere giren Göktaşlarını yakan, Onları yok ederek Dünyayı koruyan bu tabakadır. İyonosfer tabakası aynı zamanda Dünya Isısını belli seviyelerde tutarak Canlılara yaşam imkanı sağlamakta, Radyo Dalgaları için yansıtıcı-ayna görevi de yaparak Radyo ve Telefon haberleşmesini mümkün kılmaktadır. </span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Kozmos' dan ve Güneş' imizden gelen Enerji yüklü Atom Altı Parçacıkların enerjisiyle devamlı yüklenen İyonosfer tabakası, Bu enerjileri, Yeryüzü ile İyonosfer tabakası arasında kalan boşluğa, Şimşek ve Yıldırımlar şeklinde durmaksızın boşaltmaktadır. Öyleki her saniye 1000' nin üzerinde Şimşek ve Yıldırım şeklindeki Elektrik Enerjisi, Yeryüzüne akmaktadır. Yeryüzü ve üzerindeki Tüm Canlılar da aşırı Elektron akışı nedeniyle genelde (-)Negatif Elektrik yüklü bulunmaktadır. Şimşek ve Yıldırımlar olarak Yeryüzüne akan Elektrik Enerjisi, Yeryüzü ile İyonosfer arasındaki boşlukta çeşitli Elektro Manyetik Rezonans sahaları yani değişik frekanslarda titreşen Elektromanyetik Alanlar meydana getirmektedir. İşte Bu Elektromanyetik Alanların titreşimine SCHUMANN Rezonansı denmektedir. (Bir gücün etkilemesi sonucunda ortaya çıkan titreşime Rezonans denir.) Zira Bu Rezonansların mahiyeti ilk defa 1952 yılında Alman Fizikçi W. O. Schumann tarafından açıklanmıştır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Schumann Rezonansı, Yeryüzü ile İyonosfer tabakası arasındaki boşluğun Doğal titreşimidir. Tespitlere göre Schumann Rezonans sahasının frekansı 7.8,14, 20, 26, 33, 39 ve 45 Hertz aralıklarında değişmektedir. (Hertz = 1 Saniyedeki devir sayısıdır.) Diğer bir ifadeyle, Yeryüzü ile İyonosfer tabakası arasındaki boşluk 7.8, 14, 20, 26 , 33 , 39 ve 45 Hertz aralıklarında titreşen Yedi Elektro Manyetik Alan halindedir. Ancak en büyük Manyetik Alanın frekansı 7.8 Hertz' dir. İyonosfer tabakasından Yeryüzüne akan enerji ile meydana gelen Elektromanyetik Alanlar, Tüm tabiat olaylarını ve Tüm canlıları etkilemekte ve tetiklemektedir.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span class="" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;"><img alt="" class="photo_img img" src="https://fbcdn-sphotos-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/25073_379163369908_3220974_n.jpg" style="border: 0px; height: auto; margin: 0px; max-width: 493px; padding: 0px; vertical-align: middle;" /><span class="caption"></span></span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Zira Hepimiz Biokimyasal süreçlerle Elektrik üreten, ürettiğimiz Elektron akımlarıyla düşünen, hisseden, kaslarımızı ve bedenimizi hareket ettiren, çalışan, konuşan ve faaliyet gösteren varlıklarız. Yani tüm madde alemi nasıl atomlarının titreşimi nisbetinde ürettiği enerji kadar etraflarında Elektromanyetik Alanlar teşekkül ettiriyorsa, Tüm canlılar da hücresel vibrasyonları nisbetinde ürettikleri enerji kadar çevrelerinde Elektromanyetik Alanlar teşekkül ettirmektedir. Sahip olduğumuz Elektromanyetik Alanlar da, çevresel Elektromanyetik Alanların değişiminden ve frekansından etkilenmektedir. Tüm Dünyayı çepeçevre sararak, Tüm Doğayı ve Canlıları etkiliyen Schumann Rezonansı bu nedenle çok önemli olup Dünyanın önde gelen fizik araştırma merkezleri tarafından devamlı ölçülerek kontrol edilmektedir.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Schumann Rezonansını günlük olarak ölçen merkezlerden biri "Geophysical Observatory – Modra, Slovak Republic " sonuçlarını görmek için <a href="http://147.175.143.11/" style="-webkit-transition: border 0.15s ease-in-out, background, color; color: #e7797a; text-decoration: none; transition: border 0.15s ease-in-out, background, color;">http://147.175.143.11/</a></span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Schumann Rezonansı kayıtlarını tutan Merkezlerin verilerine göre, 1980 yılından sonra yapılan Schumann Rezonası ölçümlerinde, ortalama 7.8 Hertz olan en büyük Manyetik Alanın Frekansının yükseldiği ve 11 Hertz' in üzerine çıktığı, Ayrıca saniyede 1000' nin üstünde olan Yıldırım ve Şimşek çakmalarının da, saniyede 2000' ne çıktığı tespit edilmiştir. Yani Tüm Dünyayı çepeçevre saran en büyük Elektro Manyetik Alanın, çok uzun süreden beri sabit olan Frekansı 7.8 Hertz' den 12 Hertz' e çıkmış, Aynı zamanda İyonosfer tabakasından Yeryüzüne akan elektrik enerjisi de Toplam olarak eskisinin 2 katına çıkmış bulunmaktadır. İlim, bu artışların kesin nedenlerini açıklıyamamakta, Güneşin 11 yıllık periyotlarından kaynaklandığını tahmin etmektedir. </span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Schumann Rezonansı' nın 1952 yılında keşfedilerek açıklanmasından çok önce diğer Alman Bilgini Hans BERGER, Beynimizin çeşitli aktivitelere göre, değişik Elektrik Dalgaları yayınladığını keşfetmiş ve "Elektroensefalografi" denen veya kısaca EEG denilen bir aletle Beynin çıkardığı değişik Elektromanyetik Dalgaları kaydetmiştir. Beynimizin yaydığı Elektromanyetik Dalgaların 5 ana frekansta olduğu tesbit edilmiştir. Bunlar ;</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Delta Dalgaları (1-3 Hertz) = Derin uyku, Bilinçsizlik halinde Beynin çıkardığı Elektro Manyetik Dalgalardır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Teta Dalgaları (4-7 Hertz) = Derin gevşeme, Uyuşukluk, Hafif uyku halinde Beynin çıkardığı Elektro Manyetik Dalgalardır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Alfa Dalgaları (7-11 Hertz) = Relaks halde iken ve Uykudan önceki safhada Beynin çıkardığı Elektro Manyetik Dalgalardır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Beta Dalgaları (11-25 Hertz) = Aktif çalışırken, Dikkat ederken, Bilgi alıp ve verirken Beynin çıkardığı Elektro Manyetik Dalgalardır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Gama Dalgaları (25-60 Hertz) = Öğrenme, Anlama, İdrak için zihnin zorlandığı sırada Beynin çıkardığı Elektromanyetik Dalgalardır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Daha sonraları yapılan çalışmalarda ise Beynin değişik Düşünceler düşünürken dahi değişik frekansta Elektromanyetik Dalgalar çıkardığı tesbit edilmiştir. Yani İnsanın Elektromanyetik bir varlık olduğu, her hareketinin, her düşüncesinin Elektromanyetik Dalgalar halinde yayınlandığı anlaşılmıştır. Nitekim Bugün Düşünceden komut alarak çalışan Bilgisayarlar deneme aşamasında bulunmaktadır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Bir Piyanoya yakın bir yerde, belirli bir müzik sesi çıkartılırsa, Piyanodaki tellerin birinin veya bir kaçının (Hepsinin değil) titreştiği görülür. Piyanonun titreşen telleri, çıkartılan Müzik sesiyle aynı Frekansta olanlardır. Bu olaya Fizik İlminde Akustik Rezonans denmektedir.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">İşte son 20 yılda devamlı arttığı tespit edilen Schumann Rezonansı, Akustik Rezonans Yasası gereği, Schumann Rezonansı içinde yaşayan Tüm İnsanları ve Canlıları etkiliyerek, Onların Beyinsel olarak yayınladıkları Elektromanyetik Dalgaların frekanslarını yükseltmektedir. Diğer bir ifadeyle Schumann Rezonansını 12 Hertz’e yükselmesi demek genel olarak İnsanların Alfa Dalgaları (7-11 Hertz) frekansından, Beta Dalgaları (11-25 Hertz) frekansına çıkartılması demektir. Başka bir ifadeyle Bu durum, İnsanların Relaks halden-Uykulu halden uyandırılarak Bilinçli hale getirilmesidir.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Her Düşüncenin-Her Enerjinin bir frekansı olduğunu, Hiçbir Düşüncenin-Hiç bir Enerjinin kaybolmadığını, Her Düşüncenin-Her Enerjinin kendi frekansına uygun Elektromanyetik Alanlar olarak aktif halde durduğunu ve benzer frekansları çektiğini bazı ruhsal kaynaklarca da açıklanmaktadır. ( ÇEKİM YASASI )</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Güneş'imizden ve Kozmos' dan Dünyamıza gelen Işık Enerjilerinin Tümü (Atom Altı Parçacıkların ve Foton Enerjilerinin Bütünü) Kozmik Enerjidir. Kozmik Enerjiler, Bilgi ve Bilinç taşıyan Enerji Porlarıdır. Bu Enerji Porları, Canlıların Hücresel ve Zihinsel frekanslarını arttırarak daha yüksek Bilgilere ulaşmasını, daha yüksek Bilgileri idrak etmesini sağlamaktadır.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Bu nedenle, Dünya İnsanlarının hatta Dünya da bulunan bütün Canlıların Bilincini yükseltmek için Dünya'ya gelen Kozmik Enerjilerin, Frekans ve Miktarı 1900 senesinden itibaren bilinçli olarak artırılmıştır. Dünya İlmi tarafından arttığı tesbit edilen Schumann Rezonansının yüksek çıkmasının nedeni budur.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">Atmosfer içinde bulunan çeşitli frekanstaki Birleşik Alanlar, Kozmos' dan ve Güneş' imizden gelen yüksek enerjili Kozmik Akımlarla yüklenmekte, Schumann Rezonans sahası içindeki Tüm Manyetik Alanların Gücü ve Rezonansı devamlı olarak artmaktadır. </span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #333333; line-height: 17px;" /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 17px;">2012-2014'de Foton Kuşağına geçişle birlikte Schumann Rezonansının sıfır noktası olan 13 Hertze ulaşacağı ve Dünya'mızın manyetik kutuplarının yer değitireceği öngörülmektedir.</span><br />
<div style="margin-bottom: 10px;">
</div>
</div>
<div>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 17px;"><br /></span></div>
</section>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-8224987985085761972014-12-18T05:12:00.002-08:002014-12-18T05:12:29.164-08:00<span style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 38px; font-weight: bold; line-height: 38px;">Frekans ve ETKİLEŞİM</span><br />
<span style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 38px; font-weight: bold; line-height: 38px;"><br /></span>
<span style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 38px; font-weight: bold; line-height: 38px;"><br /></span>
<div style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px;">
Titreşim ve İlişkilerimizi Nasıl Etkilediği Gerçeği<br />Herkes bir frekansa, yani titreşime sahiptir. Yani DNA’nın salınım oranı. Bu titreşim 50 ile 150 Ghz arasında gezinir. Rezonans yüzünden, frekans son derece önemlidir. Bir titreşime (frekans) sahipsiniz ve yakın titreşimdeki diğer insanlarla, yerlerle, zamanla, olaylarla rezonansa girersiniz. Bu durum sizin diğerleriyle olan ilişkilerinizi nasıl etkiler?<br />İki insan, aynı ya da birbirine yakın frekansta iseler ancak ortak bir şeylere sahip olur ya da yan yana gelebilirler.<br />Bunu kavramak o kadar önemli ki, son cümleyi tekrar okuyup üzerinde düşünmenizi isterim. Bunun dış görünüş, kültürel geçmiş, eğitim, deri rengi, mali durum, ülke, ilgi vs ile en ufak bir ilgisi yoktur.<br />İki insan ancak aynı frekansa sahipse, yan yana gelir ve birlikte olurlar.<br />Örneğin, bir restorana girdiğinizde, belli bir masada insanların birlikte oturduğunu görürseniz, onların hepsinin yakın frekanslarda olduklarını fark edersiniz. Bu yüzden arkadaşlar yan yana gelirler. Yine bu yüzden arkadaşlar ve eşler birbirlerinden ayrılırlar. Aralarından birinin frekansı yükselir; diğeri aynı kalırsa, ikinci kişi diğerinin hologramından düşer. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, diğerinin frekans aralığının dışına düştüğünden bağlantı kuramazlar. Hiç düşündünüz mü, okuldan bazı arkadaşlarınız artık arkadaşınız değildir ve onlarla hiç bir bağlantınız yoktur? Çünkü frekansınız değişmiştir ve literal anlamda onları “göremiyorsunuzdur” artık.<br />Bizler gerçeği, şimdiki kitlesel bilincimizin odaklandığı bir alt boyutta var olan frekans bantlarının titreşimlerinin alt frekanslarının içinde olan kolektif kitlelerin düşünce formları şekliyle algılayabiliyoruz. Yani örneğin DNA sarmallarınızın 5 tanesi aktive olmuşsa ve bilinçliliğiniz beşinci boyuttaysa düşünce formlarının 4. Boyuttaki gibi yoğun (katı) olduğunu görürsünüz. Bu yüzden farklı insanlar, yaşamı bütünüyle birbirlerinden farklı algılarlar. Bilinç ve DNA aktivasyon düzeyi farklılıkları yüzünden…<br />Düşünün bakalım dışarıdaki gerçekten tuhaf kombinasyon oluşturan çiftleri, asla yan yana gelmelerini hayal bile edemeyeceğiniz insanlar birliktedirler. <img alt=":)" class="wp-smiley" src="http://www.yansimalar.net/wp-includes/images/smilies/icon_smile.gif" style="border: 0px; height: auto; max-width: 100%; vertical-align: middle;" /><br />Birliktedirler çünkü aynı frekanstadırlar. Konuya frekans açısından bakarsanız kendinizin de neden artık bir takım insanlarla birlikte olmadığınızı görürsünüz ve ilişki “yürümüyorsa” kendinizi kötü hissetmek zorunda kalmazsınız. Eğer frekansları uyumlu değilse 2 kişi yan yana duramaz. Aynı şekilde eğer rezone olmadığınız bir çevrede çalışıyorsanız, orada fazla kalamazsınız. Gerçekten de o çevre ve oradaki insanlarla aynı titreşimde salınmadığınızı hissedersiniz ve sonunda sizin oradan ayrılmanızı gerektirecek bir olay vuku bulur. Eğer titreşim yasalarından haberdar değilseniz, bu hoş olmayan ve sıkıcı bir durum gibi gözükebilir.<br />Yine, ailenin bir araya geldiği Noel ya da benzeri tatillerde bu frekans konusu gerçekten de çok hissedilir bir hale gelir. Çoğu kişinin birlikte rezonansa giremediği kardeşleri ya da aile üyeleri vardır. Ve olan şey, bu durumun frekansla ilgili olduğundan haberdar olmayan anne-baba, büyükbaba-büyükanne gibi diğer aile fertlerinin “aileyi bir arada tutabilmek için” herkesi “geçinmeye” zorlamasıdır. Bu yüzden bir çok dram vardır ailelerde, frekans ve bilinçlilik hallerindeki düzey farklılığı yüzünden. Bunu nefreti iyileştirmek ve kişinin kendi bilgeliğini kazanarak ruhsal anlamda tekamülü içindir.<br />Bir durum, Her şeyi yönetenin frekans olduğunu gerçekten kanıtlıyor, genellikle danışanlarımdan bir tanesiyle ilk görüşme için iletişime geçmeye çalışırken oluyor bu. Eğer danışanımın frekansı bana uyuyorsa internet’ten hemen bağlanıyorum ve harika bir iletişime geçiyoruz. Eğer frekans uymuyorsa mutlaka teknik ya da internetle ilgili bir “sorun” oluyor – ki aslında titreşimimiz uymuyor. Sonra yaptığım bir iki terapiden sonra, bizi iletişime geçmekten alıkoyan blokajları kaldırıp ona titreşimini yükseltmesi için yardım ediyorum, bu işlem biter bitmez herhangi bir sorun olmadan internet üzerinden bağlanabiliyoruz.<br />Peki, titreşimimizi nasıl yükseltebiliriz?<br />3 temel yol var:<br />1) Enerji çalışmalarına katılın<br />Titreşiminizi düşüren enerji blokajlarını, ailenizden miras kalan karmik damgalarınızı kaldırmak, ruhunuzdan ve ruh düzeyinden daha yüksek frekans çekmeniz ve tutmanızı sağlayacak uykudaki DNA’yı aktive etmek için enerji çalışmalarına katılın. Bu çalışmalar aura temizliği, karma çalışmaları ile birlikte başlayabilir. Ve DNA aktivasyonları kendi üzerinizde nasıl çalışacağınızla ilgili genişlemiş bir bilgiyle birlikte devam edebilir.<br />2) Zihin bedenini kontrol eden egzersizler<br />Sadece koşulsuz sevgi, neşe, mutluluk, minnettarlık gibi güç veren duygusal yüksek frekanslı düşünceler içinde olarak zihin bedeninizi kontrolünüz altına alın.<br />Korku, anksiyete, umutsuzluk ve depresyon gibi durumlardan uzak durun. Bu durumların tümü düşük frekans taşıdığından, size düşük frekanstaki insan ve durumları çekerler.<br />3) Mediyasyon / Yoga / İbadet yapın<br />Mümkün olduğunca meditasyon, yoga, ibadet ya da diğer teknikler yoluyla, teta, delta dalgaları gibi derin zihin hallerine girin. Bu gibi derin haller, sizin Tanrı kimliğinize ve kuantum fiziğinde “gözlemci” denen duruma en yakın olduğunuz, düşünce tezahüründe, enerji dalgalarının uzay / zaman atom-altı parçacıklarının içinde çöktüğü anlardır.<br />Umarım bu yazıyla rezonansa girmiş ve titreşimin yaşamımızın her halinde nasıl etkili olduğunu fark etmişsinizdir.</div>
<div style="background-color: #fafafa; color: #5a5a5a; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px;">
Toby Alexander tarafından kaleme alınmıştır.<br />UNIVERSAL LOVE PEACE & HARMONY</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-27934902066644932252014-12-18T05:03:00.003-08:002014-12-18T05:03:55.592-08:00BİLİNÇALTI<br /><br />1- Bütün anıları depolar. Hiçbir şeyi silmez. Ana rahminden ölene kadar… Geçici olan ve geçici olmayan her şeyi kaydeder. 0–7 yaş arasında kritik akıl faaliyette olmadığı için her şey doğrudan bilinçaltına kaydedilir, doğru-yanlış, güzel-çirkin, ahlaklı-ahlaksız ayrımı olmadan… Kayıt anında anlamsız olsa bile ilerleyen dönemlerde kaydedilene, yaşantılar sonucu bir anlam yüklenir ve bu anlama göre kişinin tepki vermesi sağlanır.<br /><br />2- İlişkilendirmeler, genellemeler yapar. Benzer şeyler ve düşünceler arasında bağlantılar kurar ve hemen öğrenir. Bu özellik çoğu zaman kişiyi zor durumda bırakır. Örneğin belli bir köpek yüzünden gerçekleşen korku yaşantısını bütün köpeklere genelleyerek bir fobi yaratabilir. Bir başka örnek: bahar aylarında acı bir kayıp yaşayan kişinin bilinçaltı bu acı ile baharı birbirine bağlayarak kişiye yıllarca süren bir döngüsel depresyon yaşatabilir. Çoğu zaman insanlar yıllar önce olan o olayı unutmuş olsalar bile bilinçaltı unutmaz.<br /><br />3- Tüm anıları organize eder. Bunun için de zaman çizgisini kullanır. Bilinçaltı geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı farklı yerlere kodlar. Örneğin geçmiş zaman, bazıları için arkada, bazıları içinse sağ veya sol yanda olabilir. Gelecek ise önünde uzanmış olabilir. Özellikle geçmiş ile ilgili hatıraların kodlandığı yer yaşanan birçok problemin kaynağı teşkil eder.<br /><br />4- Çözümlenmemiş, olumsuz duygu yüklü anıları bastırır. Amacı kişiyi korumaktır. Yine de baskılanmış bu anılar ile ilgili semptomlar yaratmaktan da geri kalmaz. Örneğin kişinin yaşadığı taciz olayını bastırır ama kişinin kirlenmişlik hissini temizlik takıntısı ile dışa vurur. Bunu klasik bir obsesif-kompülsif durum olarak görürseniz tedavi şansınız kalmaz. Bu davranışı baskılasanız bile ya bir süre sonra yeniden ortaya çıkar ya da şekil değiştirir. <br />5- Bastırılmış anıları çözüm için sunar. Bir davranışın neden yapıldığını açıklamak ve “sahibini” korumak için bunu yapar. Ama sunduğu anının, o davranışla ilgili olması gerekmez. Sadece mantığınıza yatması ve o duygusal tepki için “sahibine” hak vermeniz yeterlidir.<br /><br />6- Bedeni işletir. Bunun için detaylı bir planı vardır: Vücudun şimdiki halinin ve mükemmel sağlığın planına sahiptir. Bu nedenle bilinçaltının yarattığı psikosomatik rahatsızlıkları yine bilinçaltının yardımıyla gidermek mümkündür. Bazen bunu kendisi de yapar. Örneğin sınav kaygısı yüksek bir öğrencinin bilinçaltı kaygıyı yaratan sınavdan sahibini korumak için bağırsak sistemini bozabilir, o geceyi acilde baygın geçirtebilir, elleri ayakları, sanki sinir ucu iltihaplanması varmış gibi tutmaz olabilir vs. Ve sınav saati gelip geçtiğinde sahibini tekrar eski haline getirebilir. Aynı zamanda Yüksek Benliğin işleyişini kontrol eder.<br /><br />7- Bedeni korur. Bedenin bütünlüğünü korur. Hücre düzeyinden sistemlere, sistemlerin uyumlu çalışmasına kadar bütün bedenin işleyişini bir an bile bırakmaksızın kontrol eder. Siz nefes almayı unutabilirsiniz ama o unutmaz. <br />8- Duyguların hâkimidir. Bilinçaltı tüm duygularımızın kaynağı ve yerleştiği yerdir. İnsan duygudan bir an bile çıkamaz. Bir duygu durumundan bir başkasına geçer ve bütün davranışların altında duygular vardır. Bilinçaltı olaylar ve duygular arasında bağlantılar kurar. Kurulan bu bağlantılar ve yüklenen anlamlar davranışlarımızın gerçek sebepleridir. Bir davranışı değiştirmek için ona yüklenmiş anlamı göz ardı eden yaklaşımlar, bilinçaltı karşısında yetersiz kalmaktır. Örneğin eğer sigaraya kendine güven gibi bir anlam yüklenmişse, bu anlamı yükleyebileceği yeni bir davranış seçeneği sunmazsanız sigarayı bırakmanıza izin vermez. Bulunan davranış seçeneğinin de en az sigara kadar kolay ulaşılabilir olması gerekir.<br /><br />9- Son derece ahlaklıdır. Size öğretilen ve içinde yetiştirildiğiniz ahlaksal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. Tersi davranışlarda yaşanan suçluluk duygusu bazen bir ömür boyu sürer. Bu kez de bilinçaltı kişiyi cezalandıracak bir hastalık veya bir mahrumiyet yaratabilir.<br /><br />10- Hizmet etmekten hoşlanır, gerçekleştirmek için net ifadelere ihtiyaç duyar. Bilinçaltı sahibi ne isterse sahibine onu verir. Yalnız bilinçaltı çok istediğimiz veya hiç istemediğimiz şeylere, yani iyi konsantre olduğumuz şeylere ulaşmamızı çabuklaştırır. Bundan dolayı Hipnozda kişi hep olumlu olana, istenen duruma yönlendirilir.<br /><br /><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg">11- İstenene ulaşılması için kaynaklar üretir, muhafaza eder, dağıtım yapar ve “enerji” iletir. İsteme noktasında dikkatli olmak gerekir. Sürekli ölmek istediğini söyleyen biri, sonunda bilinçaltını tedavisi çok zor ya da imkânsız bir hastalık yaratmaya itebilir</a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a><a href="http://ggg/" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;" target="_blank"><img alt="GGG" border="0" height="640" src="http://www.yansimalar.net/wp-content/uploads/2012/12/Bilinaltnn11temelzellii_C5BF/bilincalti_thumb.jpg" style="-webkit-user-select: none;" width="640" /></a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-75064907805351660302014-04-02T07:04:00.000-07:002014-04-02T07:04:00.967-07:00ZİHİN VE KONTROLÜ<h2>
<span style="background-color: #ececec; font-family: 'Lucida Grande', 'Trebuchet MS', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13.333333015441895px; font-weight: normal; line-height: 18.19999885559082px;">ZİHİN </span><span style="font-family: Lucida Grande, Trebuchet MS, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal; line-height: 18.19999885559082px;">VE </span></span><span style="background-color: #ececec; font-family: 'Lucida Grande', 'Trebuchet MS', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13.333333015441895px; font-weight: normal; line-height: 18.19999885559082px;">KONTROLÜ</span></h2>
<div>
<span style="background-color: #ececec; font-family: 'Lucida Grande', 'Trebuchet MS', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13.333333015441895px; font-weight: normal; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></div>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“İnsan vücudu bir elektrokimyasal sistemdir ve artık bu sistemi etkileyecek mekanizma üretilmiştir. Bu mekanizma insanların beynindeki elektromanyetik dalgaların normal seyrini sekteye uğratabilir ve bu yolla insanların davranışlarını değiştirebilir. Belli bir zaman dahilinde insan biyorobot düzeyine indirilebilir.” Mikroway News Dergisi’nin Editörü Luis Slizen</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bir bilgisayar, herhangi bir insanın beyin faaliyetini çözümleyerek ekrana yansıtabilir, aynı zamanda beyin faaliyetini etkileyecek ve kontrol edecek dalgalar gönderebilir. Geçmişte, bu amaçla insanların kafalarına elektrotlar yerleştirilerek deneyler yapılmıştır. 1960'larda hayvanlar üzerinde yapılan “radyo sinyalleri ile yönlendirme deneyleri” sonradan psikologlar tarafından Vietnam askerlerine uygulanmıştır. Esir askerlerin kafatasına elektrotlar yerleştirilmiş, sonra ellerine bıçaklar verilmiş ve birbirini öldürmeye yönlendirilmişlerdir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Yıllar önce başlayan zihin kontrolüyle ilgili bu tür araştırmalar ve deneyler ara vermeden bugüne kadar ulaşmıştır. Ancak bu kaba metodlar, yerini artık daha ince metodlara bırakmıştır; günümüzde her şey kablosuz olarak gerçekleştirilebilmektedir.</span><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Beyin, Çok Yönlü Bir Kontrol Merkezidir</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Beyin bütün vücut sistemlerini yönetir ve aralarında işbirliği sağlar. Tüm zihinsel faaliyetler, düşünceler, duygular, fiziksel duyular ve hareketler kendilerine özgü frekanslara sahiptir. Beş duyu organımızla algıladığımız her şey belirli bir beyin faaliyeti meydana getirir. Bütün hastalıklar, davranışlar, düşünceler, duygular ve algılamalar da kendine özgü dalga boyuna ve frekansa sahiptir. </span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Söylediğimiz her kelime ve aklımızdan geçirdiğimiz her düşünce beynimizde kendi frekans dalgasını şekillendirir. Çevremizde konuşulan her kelimenin dalgaları beynimize kendi frekansıyla gelir ve tercihimize göre reddedilir veya yerleşebilir. Hipnoz, anestezi, bayılma, ağrı veya korku anında ise beyin, o sırada çevrede söylenen kelimelerin dalgalarına kontrolsüz olarak açık durumdadır. Bu sebeple insan beynini yönlendirmenin en basit şekli ameliyat esnasında beyne yerleştirilen programlardır. Anestezi de bir nevi hipnozdur, hatta hipnozdan daha büyük etkiye sahiptir. Çünkü ameliyata alınan insan bayılma, ağrı ve korkuyu aynı anda yaşar. </span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Ameliyat sırasında söylenen her kelime beyne yerleşerek bilgisayar virüsü gibi çalışır. Bu virüslerin sayısı ve niteliği tamamen ameliyathanede bulunanların ahlakına, konuşmalarına ve konuştukları konuya bağlıdır. Onun için gelişmiş ülkelerde ameliyat sırasında konuşmak yasaklanmıştır.</span><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">25. Kare</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Sinema, televizyon veya reklam filmleri ya da her türlü televizyon programı 24 kare resmin bir saniye içinde ardarda gelmesiyle hareketli hale gelir. İnsan gözü ardarda gelen bu 24 kareyi algılarken, bunların arkasına yerleştirilen 25. kareyi algılayamaz. İnsan, algıladığı kareler hakkında yorum yapabilir, ondan etkilenip etkilenmemeyi seçebilir. İnsan gözünün algılayamadığı 25. kare ise kontrolsüz olarak beyne gider ve insan bilincine yerleşir. 25. kare genellikle yazı şeklindedir ve bu efekt “algılama dışı uyarıcı” olarak da isimlendirilir. 25. kare program yapımcıları tarafından insanları yönlendirmede kullanılabilir. 25. kare ile insanları, herhangi bir fikre veya eyleme, belli bir adaya oy vermeye, bir ürüne bağımlılığa ya da başka bir amaç doğrultusunda yönlendirerek beyinleri yönetmek mümkündür. Ayrıca dil öğrenme programlarında da yaygın olarak kullanılır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">25. kare prensibi ses dalgaları vasıtasıyla teyp, CD çalar, radyo gibi sesli cihazlarda da kullanılır. 20. yüzyılda insan davranışlarını kontrol etmede en cazip yöntem haline gelen bu yöntemin temelinde insanın şuuraltına tesir etmek vardır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Özel kodla şifrelenen ses kasetleri, radyo ve televizyon aracılığıyla insanlara herhangi bir emir verilebilir ve onların bu emir çerçevesinde hareket etmesi sağlanabilir. Kişi, kasetten veya CD’den, ilahiler ve Kuran-ı Kerim dahil herhangi birşey dinlerken veya televizyon seyrederken, seslerde ve görüntülerde tehlikeli bir buyruk gizlenmişse, bunun şuuraltına indiğini farkedemez.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Zihin Kontrolünde Renk, Ses ve Şekillerin Birlikte Kullanılması</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Renklerin insan psikolojisinde ne kadar etkili olduğu yıllardır bilinmektedir. Örneğin kırmızı, turuncu ve sarının uyarıcı, mavi ve morun sakinleştirici, yeşilin ise uyum sağlayıcı etkileri vardır. Renklerin, seslerin ve şekillerin tek tek veya birlikte, belli bir düzende, belli bir sırayla ve hızla hareket ettirilmesiyle insanların, özellikle çocukların beynini kontrol altına almak mümkündür. Bu prensiple renkli lekeler, sesler ve geometrik şekiller 25. kareye yerleştirilerek “V-666” virüsü üretilmiştir. 666, Hristiyanlıkta “antichrist” yani “deccal”i sembolize eder.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bu virüs bilgisayar kullanıcısına çok büyük bir kuvvetle etki edebilir. İlk önce belli bir amaçla düzenlenmiş renk lekeleri ki bunlar şekiller içine yerleştirildiği zaman daha da etkili olabilir, sesler ve görüntüler kullanıcıyı hipnotize eder. Sonra şekillerin ve renklerin programlanan düzene göre değiştirilmesi kalp ritmini ve tansiyonu kontrol altına alır, hastalığa hatta ölüme götürebilir. 1999 yılında sadece Rusya’da, bilgisayar kullanıcıları arasında bu şekilde gerçekleşen, 46 ölüm vakası tesbit edilmiştir. Japonya’da 1 Aralık 1997’de “Pokemon” çizgi filmini izleyen 700 çocuk epilepsi nöbetleri ile hastahaneye getirilmiştir. Bu “televizyon epidemisi”ne, kırmızı ışığın saniyede 10 ila 3030 defa kesintiler halinde verilmesi yol açmıştır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Kesintiler halinde hızla geçen kırmızı ışık ilk önce beyin damarlarında spazm, sonra da bayılma, kasılma ve boğulma hissine sebep olmuştur.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bu tür efektler vasıtasıyla “psikotron" silahlar üretilmekte, televizyon ekranı ve bilgisayar monitörü aracılığıyla kullanılmaktadır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Psikolojik Savaşta Müzik-Koku İkilisinin Kullanımı</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">İnsanın sinir sistemi elektro-kimyasal sinyallerle çalışır. Bu sebepten beynin düşüncesini yöneten ve etkileyen elektro-kimyasal sinyallerin üretiminde, besinler, su ve solunum yoluyla vücuda alınan ve beyne ulaşan maddeler çok önemlidir. İnsan bedenini, aklını ve ruhunu etkilemek için bir takım ritüeller, yiyecekler, içecekler ve kokular ezelden bugüne kadar kullanılmıştır ve bugünden ebede kadar da kullanılacaktır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Dikkat ettiyseniz bugünkü uçaklarda müşteriler kokulu müziklerle karşılanıyor. Bu garip müzik ve koku dağıtımı sinemalarda, asansörlerde, otobüslerde ve büyük mağazalarda da kullanılmaya başlamıştır.</span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"> Bu, globalleşen dünyanın bir nimeti ve konforun bir parçası şeklinde sunulmaktadır. Fakat müzik-koku ikilisinin psikolojik savaş silahlarından biri olduğunu çok az kişi bilmektedir. Bu fenomene “psikotropik etki” denmektedir. Psikotropik etki, tıbbi ilaç ve katkı maddeleri vasıtasıyla insan psikolojisini etkileyerek, ona yapmak istemediği eylemi yaptırmaktır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Kimyasal maddelerin yiyecek endüstrisinde yoğun bir şekilde kullanımı 1940’larda başlamıştır. O zamanlar çoğu doğal kaynaklı olan kimyasal maddelerin kullanım miktarı kısa sürede dünya çapında yılda 7 milyon tona kadar ulaşmıştır. O zaman bir kaç bin çeşit kimyasal madde kullanılmaktaydı. Bugün ise milyonlarca ton ve yaklaşık 100 000 çeşit kimyasal madde, ilaç, gıda katkı maddesi, kozmetik, vücut bakım ürünleri, temizlik malzemeleri, tarım ilacı endüstrisinde kullanılmakta ve bu sayı her geçen yıl artmaktadır. Katkı maddelerinin yoğun kullanımından insanların aklı ve beden-ruh sağlığı negatif yönde etkilenmektedir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bu grup etki maddeleri arasında kokuların özel bir rolü vardır. Kokular, insan ruhunu ve psikolojisini güçlü şekilde etkileyen faktörlerdir. Amerikalı psikiatrist A. Hirsh belli bir kokunun insanı belli bir tavır ve eyleme yönlendirebildiğini ispatlamıştır: Bazı mağazalarda belli bir koku yayıldığında mal satışının yüksek seviyelere ulaştığı ve bazı kokular koklandığında hızla kilo verilebildiği görülmüştür. Bu arada yapılan klinik araştırmalar sonucunda lavanta, papatya, limon ve sandal ağacı kokularının en güçlü antidepresanlardan daha etkili olabildiği; yasemin, gül, nane ve karanfil kokularının ise insan beynini en sert kahveden bile fazla etkilediği ortaya çıkmıştır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Günümüzde ruhi gerginlikleri artıran veya ruhsal sıkıntıları çözen, cinsel istek veya isteksizlikleri arttıran, duygusallığı güçlendiren, dişiliği kuvvetlendiren, insanın manevi dengesini bozan, insanda korku halleri doğuran, agresifliği artıran veya azaltan çeşidi aromalar yani kokular üretilmeye başlamıştır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bu aromalar insan davranışlarını kontrol altında tutmak için kullanılmaktadır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">İnsan beyninde kokulara ait bilgilerin saklandığı bir hafıza merkezi vardır ancak onların beyin tarafından denetimi mümkün değildir. Bu yüzden kokular insan psikolojisinin en zayıf noktasıdır ve psikolojik savaşta kullanıma elverişlidir.</span><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Psikotronik ve Psikotropik Teknoloji</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">İnsan ruhunun çağımızdaki diğer bir düşmanı ise “psikotronik etki”dir. Psikotronik etki, parapsikolojik ve ekstrasensör etkilerin diğer bir adıdır. Psikotronik etkinin en basit kullanımı hipnozcu ve ekstrasenslerin müşterilerine uyguladığı “seanslar”dır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Sovyetler Birliği yıkılmadan önce Taşkent’te çeşitli kahin, şaman, hipnozcu, medyum ve ekstrasenslerin faaliyetlerini incelemek için bilimsel merkezler kurulmuştu. Bu merkezlerin ilgisini çeken esas şey bu insanların beyinleri tarafından üretilip yayılan elektromanyetik dalgaların (biyolokasyon) müşterilerinin beyinlerini nasıl yönlendirebildiği olmuştur. Araştırmalar sonucunda şamanın, kullandığı davul sesinin dalgaları ile tedavi ettiği kişinin beyin dalgaları arasında bir uyum oluşturduğu ve bu sırada dua okuyarak onun beynine istediği emirleri yerleştirdiği gözlenmiştir. Çağımızda bu olaya “nerolinguistik programlama" denilmektedir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nerolinguistik programlama metodları kullanımının en yaygın örneklerini, distribütör yetiştirme merkezlerinde, rap müziğinde, reklamlarda, pek çok filmde ve televizyon programında görmek mümkündür.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Diğer yandan Ruslar ve Amerikalılar uzaydan yere doğru holografik tasvir transferi gibi ilginç bir proje geliştirmişlerdir. Bu holografik resimler 100-150 kilometre çapında belli bir alan üzerinde görüntülenmekte ve belli amaçlara hizmet etmektedir. Nitekim, 1 şubat 1993'te Somali'de, Amerikan piyadeleri üzerine Hz. İsa (a.s.)'ın 150 metrekare büyüklüğündeki çok canlı ve gerçekçi bir görüntüsü yansıtılmıştır. Askerler bundan güçlü bir şekilde etkilenmiş ve diz çökerek ağlamaya başlamışlardır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Rusyalı eksperlerin fikrine göre bu tür psikotron silahlar, Amerikan ordusunun “barış misyonu!” ile bulunduğu ülkelerde kullanılabilir. Örneğin, Irak veya başka bir işgal altındaki ülkede, direnişçilere savaşmaktan vazgeçmelerini telkin eden şehitlerin holografik görüntüleri gökyüzünü sarabilir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bilim adamlarına göre, psikotronik ve psikotropik teknoloji, atom bombasından daha tehlikelidir. Onlara göre bu teknoloji, insanlardan her emri yerine getiren “zombiler üretme teknolojisi”dir. Bu, sadece bir kişiye ya da küçük bir gruba değil, bir etnik gruba veya bir topluma karşı kullanılabilecek çapta bir teknolojidir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bu dehşetli araştırmaları yapan bilim adamlarının ortak kanaatine göre Psikotropik ve Psikotronik silahların etkisinden korunabilenler yalnız inanç sahipleridir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">İnanan insanı ne hipnoz, ne de elektromanyetik dalga ile kontrol altına almak mümkün değildir. Bu çarpıcı fenomen, bütün araştırmalarda ve denemelerde yalın bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Örneğin bu denemelerden birinde hipnoz altındaki bir adama birisini öldürme emri verilmiş, ancak adam tam bıçağı saplayacakken kolluna kramp girmiştir. Demek ki, katil olmayan, etki altında da öldürmez, haramdan kendini koruyan harama yaklaşamaz, yalancı olmayan yalan söyleyemez, hain olmayan ihanet edemez, imanlı insan küfredemez.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hakimiyeti yoktur. Şeytanın hakimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl Suresi, 99-100)</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“İnsan Genom Projesi”nde çalışan ünlü Amerikalı araştırmacı Dr. Collins: “Mükemmel genetik yapınızda ‘Tann geni’ adı verilen bir gen olduğu ortaya çıktı. Bu geni aktif olmayanların inançsız olduğunu tesbit ettik. Fakat şimdiye kadar yaptığımız araştırmalarda. ‘Tanrı geni’nin aktif hale gelmesini sağlayan dış bir etken bulamadık. Ne çevrede olan değişiklikler ne de kalıtsal nedenler ‘Tann geni’nin üzerinde etkili olmuyor. Tanrı geninin mucizevi bir şekilde aktif hale gelerek insanlarda inanç olgusunu meydana getirdiğini düşünüyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Yani ancak Allah’ın isteğiyle inanç geni aktif olabilir. Aynı şekilde sadece Allah (c.c.) aktif inanç genini inaktif hale geçirebilir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“Allah dilediğini saptırır, dilediğine de hidayet verir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (İbrahim Suresi, 4)</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; font-weight: bold; line-height: 18.19999885559082px; margin: 0px; padding: 0px;">Nanoteknoloji ile Zihin Kontrolü</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nanoteknoloji ve gen teknolojisi ürünü yeni katkı maddeleri ve tıbbi ilaçlar.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nanoparçacıklar: Maddenin atomik-moleküler boyutta mühendisliğinin yapılarak yepyeni özelliklerinin açığa çıkarılması ile oluşan madde parçacıklarıdır. Altın gibi değerli bir madenin bile nanoparçacık hale geldiğinde tehlikeli bir kimyasal katalizöre dönüştüğü ortaya çıkmıştır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Titanyumdioksit (Ti02): Dünyada en sık kullanılan mineraldir ve nanoteknolojide kullanılan üç ana maddeden biridir. Titanyumdioksit nanoparçacıklarının atom yapısı değiştirilerek, görülebilen ışık huzmesine olan tepkisi “yeniden inşa” edilmiştir. Işığın (foton) titanyumdioksit nanoparçacığına düşmesiyle birlikte, organik madde, kimyasal reaksiyon sonucu parçalanmaya başlar. Bu yapay fotosentez, bitkilerde gerçekleşen fotosenteze benzer. Fotosentez, karbondioksit ve suyun, ışığın da etkisi ile organik madde yani besin üretmesidir. Ancak, titanyumdioksit, bitkilerden farklı olarak, organik maddeleri parçalayarak karbondioksit ve suya ayrıştırır, yani tam tersi. Bunun anlamı, titanyumdioksit nanoparçacıkların, herhangi bir organik madde ya da canlı hücreye teması halinde, canlı dokunun, özellikle proteinin parçalanmasına ve proteinin fonksiyonunun değişmesine neden olan kimyasal reaksiyonu başlatabilecek korkunç bir yetenekte olduklarıdır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Türkiye’de artık bütün duvar boyaları nanoteknoloji yöntemiyle ve özellikle titanyumdioksit nanoparçaçıklar ile üretilmektedir. Şu anda Türkiye'de nanoparçacıklar bütün ilaçlarda, ambalajlı hazır yiyecek ve içeceklerde, tuzda, şekerde ve unda koruyucu, beyazlatıcı veya nem tutucu olarak kullanılmakta. Ayrıca kendi kendini temizleyen kumaş ve giysiler üretilmektedir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nanoparçacıkların Canlı Organizmalara Etkisi</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nanoparçacıkların canlı organizmayı nasıl etkilediğini araştırmak amacıyla yapılan deneylerde kobay olarak fareler kullanıldı. Fareler bir kaç hafta boyunca havası, volfram ve kobalt nanoparçacıkları ile kirletilmiş bir bölmede tutuldu. Bilim adamları bu farelerin organizmasına karışan nanoparçacıkların organizmayı hiç bir şekilde terketmediğini ve organlarda çökelti olarak biriktiğini tespit etti.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nanoparçacıklar canlı hücrenin yapısına nüfuz edebilme ve bunun sonucunda da genleri mutasyona sokma yeteneğine sahiptir. Ayrıca nanoparçacıkların bulunduğu ortamın solunmasının ciğerlere büyük hasar verdiği tespit edilmiştir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Terliksiler (dafniya) ve balıklar üzerinde yapılan başka araştırmalarda ise bunların yaşadığı akvaryuma karbon nanoparçacıkları katıldı. İki gün sonra akvaryumdaki terliksiler hızla ölmeye başlamış, kobay balıkların ise beyin hücrelerinde hasarlar tesbit edilmiştir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nanoparçacıkların canlı organizmalar üzerindeki etkisini inceleyen deneyler Türkiye'de karbon nanoparçacıkların suya katılmasıyla devam etmektedir. Ancak karbon nanoparçaçıklar artık terliksilerin suyuna değil, insanların içtiği içme suyuna katılmaktadır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Günümüzde Nanoteknoloji en geniş şekliyle tıpta kullanılmak üzere geliştirilmektedir. Bugün nanoteknoloji ve gen teknolojisi metodlarıyla sentetik hormon, enzim, vitamin, aminoasit gibi pek çok yeni ilaç üretilmektedir. İlaçlarla, yiyecek ve içeceklerle, tuzla ve suyla insan organizmasına giren nanoparçacıkların, insan vücudunda ne gibi kimyasal reaksiyonlara sebep olabileceği henüz bilinmiyor. Uzmanlara göre sentetik nano ilaçların vereceği fizyolojik zararların tespiti imkansızdır. Belli bir süreçte bağışıklık sistemlerinin farklı özelliklerine göre herkeste farklı fizyolojik tahribatlar ortaya çıkacak, tehlikenin büyüklüğü anlaşıldığında ise iş işten geçmiş olacaktır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Psikolojik savaş ustaları insan ruhunu rehin alma stratejisini çoktan yürürlüğe koymuştur. Biz artık görünmez bir savaşın tam ortasında yaşıyoruz. Bugün ilaç, gıda, müzik, sinema, psikotronik ve psikotropik silah endüstrisinin, gen teknolojisinin ve son olarak nanoteknolojinin insanlığı vahim bir</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">sona doğru hızla sürüklediği çok açıktır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Uzaktan zihin kontrolü sınırsız bir alandır. Görüntüleme cihazlarıyla, uydudan takip ile yapılan beyin taraması süperbilgisayarlarda bir araya getirilerek insan davranışları, tüm yönleriyle, uzaktan idare edilebilir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Yapay uzuvlara sahip insanlar, beyinlerine yerleştirilen bir tuz tanesi büyüklüğündeki mikroçip sayesinde robot kollarını ve bacaklarını hareket ettirebilmektedir ve bu mikroçip, o kişiyi uzaktan yönetmek için yeterlidir. Ancak mikroçip olmasa bile, beyne mikrodalgalar ve dijital dalgalar iletmek mümkündür.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Şu anda cep telefonları ve arabalar sürekli olarak izlenmektedir. Uluslararası büyük firmalardan satın alınan eşyalar ve giysiler RFID (Radyo Frekans Kimliği) çipleri taşımakta ve böylelikle takip edilebilmektedir. İleride, nüfus cüzdanları da RFID çipleri taşıyacaktır. Çiplere nanomoleküller ile bir nanotüp yerleştirilebilir, gerektiği zaman bu tüp hareke geçirilebilir, bu tüpün içeriği vücuda enjekte edilebilir veya planlanan herhangi bir şekilde kullanılabilir. Yani araba kullanmasak ya da cep telefonu taşımasak da yerimiz tespit edilebilir, üzerimizde taşıdığımız nanotüp uydudan veya bir bilgisayardan yönlendirilebilir ve gerektiğinde kullanılabilir. Örneğin bugün herhangi birine ait cep telefonunun radyasyonunun yükseltilmesi, ölümcül bir seviyeye getirilmesi mümkündür.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bir insanın parmakizi, avuçiçi, göz irisi, yüzü, retina tabakası, el yazısı, yürüyüş ve yüz ifadesinin özelliklerinin, kapalı devre kamera sistemleri ve diğer yöntemlerle biyoölçümleri alınır ve biyoölçüm tanımlama sistemlerine aktarılabilir. Bu şekilde o insanın hastalıkları, zayıf noktaları, hafızasındaki gizli kayıtlar ve ruh hali belirlenebilir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px; margin: 0px; padding: 0px;" /></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nanoteknoloji, Zihin Kontrolünde Gelinen Son Aşama </span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bu aşamada insan biyorobot düzeyine indirilebilir. </span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">DNA molekülleri baz alınarak, bir Bio-Nanoteknolojik anahtar olan “Nanoactuator” geliştirilmiştir. </span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Saç teli kalınlığının binde biri kadar olan nanoactuator temelde, mikroçipin minyatür bir kanalına bağlanan DNA molekülü ipliğidir ve canlı hücrelerin ürettiği doğal enerjiyi kullanarak çalışır. O anda meydana gelen elektronik sinyaller direkt olarak bilgisayara aktarılabilmekte, böylece canlı biyolojik sistemler dünyası ile bilgisayar dünyası arasında doğrudan bağlantı kurulabilmektedir. Nanoactuator aynı zamanda organizmalar arasında bağlantı kurmak için de kullanılabilir. Bu mikroçipin her dokuya, özellikle beyin dokusuna yerleştirilmesi mümkündür.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bu şekilde, bilgisayardan gelen sinyaller doğrultusunda beyin kontrol altına alınabilir. Nano-nöro-bilgisayardan beyne yerleştirilen mikroçipe gelen sinyal1er beyne bir takım resimler, sesler, objeler, kokular ileterek ona programlar yükleyebilir. Böylece istekler, duygular, sevinçler ve üzüntüler, insanın yapması veya yapmaması istenenler nano-bilgisayarlar tarafından yönlendirilebilir. Ve tamamen farklı, yapay bir zihin inşa edilebilir.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Küçücük, birkaç molekül büyüklüğündeki nanoaktuatorlar tuza, suya, una veya herhangi bir yiyeceğe katkı maddesi olarak katılabilir veya solunan havaya serpilebilir. Sindirim veya solunum yoluyla gelen bu nanoparçacıklar vücudumuzu dolduracak, vücudun her yerine yerleşebilecekler.</span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Nano-robotlar Hastalıkları Tedavi Edebilecek</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">İnsan vücudundaki hücreler, nanorobat ve nanostrürktürler vasıtasıyla moleküler seviyede takip edilecek, kontrol edilecek ve düzeltilebilecekler. Nanorobotlar hücreleri düzeltme veya yeniden inşa etme yeteneğine sahip olacaklar. Mesela, insanda erken skleroz başladıysa, vücudundaki nanorobotlar hastalığın yerleştiği bölgeyi bulacak, hasta hücreleri ve damarlarındaki birikintiyi mekanik ve kimyasal yöntemlerle derhal temizleyecekler. Herhangi bir genetik hastalığı varsa, nanorobotlar hastalık ile bağlantılı geni tespit ederek, kesip atacak ve yerine yapay “sağlıklı” bir gen yerleştirecekler. Ya da insan yaşlanmaya başladığında nanorobotlar bedeninin tümünü kapsayacak bir çerçevede her hücreyi atom seviyesinde düzelterek gençlik çağına geri döndürebilecekler. Ve insan her zaman 20-30 yaşında görünecek.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Binlerce Yıl Önce Ölmüş Varlıklar Diriltilebilecek</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Ameliyatlar organlarda değil moleküler seviyede yapılacak ve insan fiilen ölümsüz olacak. Şayet vücudundaki robotlar hastalığına çözüm getiremezse, robotlar yeraltında ya da uzayda bulunan “Merkezi Tıp Bilgisayarı”na ulaşarak ondan yardım isteyecekler. Merkezi Tıp Bilgisayarı ise bütün sağlık problemlerine çözüm bulabilecek kapasitede olacak. </span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Hatta kriyonik metot ile yıllar önce dondurulan insanların hücreleri milyonlarca nanorobat tarafından onarılacak ve diriltilecek. Bu şekilde binlerce yıl önce ölmüş fakat cesedi bir şekilde korunarak tamamen çürümemiş varlıklara, bitki, mikrop, sinek, böcek, balık, hayvan veya insanlara yeniden hayat verilecek. </span><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bütün İnsanların Beyinleri Tek Beyin Haline Gelecek</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">İnsan vücudundaki fizyolojik işlemleri ve kişisel iradeyi elde tutabilen bu nanobilgisayarın en geç 2050 yılına doğru üretilmesi planlanmıştır. Ancak, nanobilgisayarı ilk üreten olmak için gelişmiş ülkeler arasındaki yarış sürmektedir. Dolayısıyla bu nanobilgisayar planlanan tarihten çok daha önce üretilecektir. Çünkü bu bilgisayara ilk hangi ülke sahip olursa “belirli bir insan”ın beynini bilgisayara yükleyecek ve vücutlarına birer alıcı niteliğindeki nanoparçacıklar yerleştirilerek, önceden hazırlanmış olan bütün insanların beyinlerini bu bilgisayarla yönetecek. Böylece bütün insanların beyinleri tek beyin haline gelecek.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“Ol” Dendiğinde İstenilen Şey Hemen Varolacak</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bütün dünyayı saracak olan, bir kaç molekül büyüklüğündeki nanorobotlar, kendi kendilerine hızlı bir şekilde çoğalabilecekler. Herhangi bir organik veya inorganik maddeyi atomlarına kadar çözebilecekler. Sonra da bu atomlardan yeni bir madde veya istenilen herhangi bir eşyayı, hemen hemen her şeyi yeniden inşa edebilecekler. Nanorobotlar insan sesi veya düşüncesi ile yönetilecekler. “Ol” dendiğinde istenilen şey hemen varolacak!</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">"Hiç Şüphe Yok Deccal Çıkacak"</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Bütün bu gelişmeler insana çok cazip gelebilir, bunda hiçbir mahzur görmeyebilir. Ancak Peygamberimiz (s.a.v.) iki farklı Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruyor:</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“Hiç şüphe yok Deccal çıkacaktır. Deccal’in yanında cenneti ve cehennemi vardır. Onun cehennemi cennet, cenneti cehennemdir.” </span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“Körleri ve abraşlıları (ağır hastalan) iyi eder. Ölüleri diriltir ve ‘Ben Rabbinizim’ der. Kim onu tasdik ederse fitne-i Deccale düştü. Kim de ‘Rabbim Allah’ der ve böyle ölürse o zaman Deccal’in fitnesine düşmemiş olur ve ona bir daha fitne ve azab yoktur.”</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;"><br /></span></span></span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">Allah (c.c.) bize verdiği, hayır ile şer arasındaki seçim hakkını son nefesimize kadar korumaktadır.</span></span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="background-color: #ececec; line-height: 18.19999885559082px;">“O (şeytan) sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz, benden korkun (Al-i İmran 175)</span></span></span></h2>
<div style="height: 0px;">
x</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-35040368868524971962014-03-03T06:24:00.003-08:002014-03-03T06:25:42.810-08:00Beni ben yapan nedir<div style="background-color: white; border: 0px; font-family: arial, serif; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
</div>
<h2>
<span style="background-color: transparent; border: 0px; line-height: 1.8; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="color: blue; font-size: x-large;">Beni ben yapan nedir</span></span></h2>
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Beni nasıl bulursunuz?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Ben hissedişi için beynin hangi bölgeleri aktive oluyor?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Nöronların ateşlenmesinin beni yarattığına ilişkin hangi kanıtlar var?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Beynin çalımadığı bir an var mı?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Beyin uyur mu?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Karar vermeden önce ne karar vereceğimiz bilinebilir mi?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">İçsel dünyamız nasıl meydana geliyor?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Farkında olduğumuzu nasıl biliyoruz?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Bilinci açıklayan bir denklem var mı?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Bilinçli olan ben miyim yoksa nöronlarım mı?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Özgür irade var mı?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Kararlarımı veren kim?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Nöronlarımın tutsağı mıyım?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Bilinli zihin beyin aktivitesinden ayrı mıdır?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Elle tutulamayan içsel dünya deneyimlerimizi ölçebilmemizin bir yolu var mı?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Kendimizin farkına ilk ne zaman varırız?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">“Ben” hissedişi olanlar yalnızca insanlar mı?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Bilinç nerede başlayıp, nerede bitiyor?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Bilinç-metre mümkün mü?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Kendi farkındalığımız ile ölüm farkındalığı arasında ilişki var mıdır?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Beynimizin hangi bölümü bizi bilinçli yapıyor?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Beden dışı deneyimler ne kadar etkili ve güçlü?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Beden dışı deneyimi nasıl oluşturabiliriz?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Başka birisinin görüşünden Dünya’yı görebilir miyiz?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Ben hissi, beden ve zihin ilişkini nasıl daha iyi anlayabilirim?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Uyku nedir, bilinçle ilişkisi nedir?</span><br />
<span style="color: #616161; font-family: Verdana, sans-serif;">Uyuduğumuzda ne oluyor da bilincimizi yitiriyoruz?</span><br />
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Retiküler aktivasyon sistemi: Beyin kökünde bulunan ve omurilik ile beyin korteksi arasındaki sinyal alış verişinde genel bir filtre, aktarma ve düzenleme merkezi olarak hareket eden karmaşık bir sinir hücreleri sistemi. Bu işlevleriyle, hangi durumlarda hangi uyarıcılara tepki vereceğimizi etkiler ve uyku, uyanıklık ve dikkat süreçleri ile bazı reflekslerde rol oynar. Bu merkezin uyarılması, algısal ayırt etme kapasitesinin artmasına, zedelenmesi ise komaya yol açabilir.</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Talamus: Beyin yarımkürelerinin altında, beyin sapının hemen üstünde bulunan, sağ ve sol olmak üzere iki kısımdan oluşan ve omurilik, beyin sapı ile beyin korteksi arasındaki sinyal alışverişinde bir röle istasyonu olarak çalışan gri maddeli beyin yapısı. Koku hariç bütün duyu sinyalleri önce taalamusa, buradan da korteksin ilgili alanlarına iletilir</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Aktarma istasyonu: Talamusta bulunan ve aldığı sinyalleri hiçbir değişikliğe tabi kılmadan başka bir yere ileten sinir hücreleri</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Beyin korteksi (cerebral cortex): Beynin yarımkürelerinin dış yüzeyini kaplayan 1 ila 4 mm. kalınlığındaki gri madde. Evrimsel açıdan beynin en son gelişen kısmı olan bu kısım, dil, yaratıcılık, problem çözme, akıl yürütme, planlama, vb. gibi son derece gelişmiş yüksek düzeyli bilişsel yetileri yönetir.</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Pre-motor korteks: şuurumuza ulaşmadan bazı hareketlerin kontrolünü sağlayan bölüm.</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Propofol: amaci anestezinin devamini saglamak degil baslangicta hizli bir sekilde hastayi uyutmaktir.</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Bazal ganglion: beynin orta kısmında bulunan prefrontal korteks ve alt motor ve duyu bölgeleri arasındaki iletişim ve yönetimi sağlayan yapıların genel adıdır. Karmaşık motor hareketlerin uygulanması ve yönetilmesi bu yapılar aracılığıyla yürütülür.</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Talamokortikal (talamus-kortikal döngü): Talamus ve beyin kabuğu iletişimi.</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Serebellum: Beyincik ya da Cerebellum, vücudun denge organlarından biridir. Kasların düzenli çalışmasını sağlar.</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #616161; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Transkraniyal Manyetik Uyarım: psikiyatride ve nörolojik hastalıklarda kullanılan yeni bir tedavi yöntemidir. Son 15 yılda kaydedilen teknolojik ilerlemeler beyinde hücresel elektrik akımını ölçmek ve değiştirmek konusunda bazı cihazların geliştirilmesini sağladı. Bu cihazlardan biri Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMU) sistemidir.</span></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-58431234104917869132014-03-03T06:21:00.001-08:002014-03-03T06:26:31.999-08:00REALİTE OLARAK BİLDİĞİNİZ VAR DEĞİL<h2>
<span style="color: blue; font-size: x-large;">REALİTE OLARAK BİLDİĞİNİZ VAR DEĞİL</span><br /><br />Başlangıçta hiçbir şeydi. Her nasılsa, herşey bu hiçlikten oluştu. Bu titreşen, canlı hiçlikten, madde, enerji, uzay, zaman, bilinç, akıl ortaya çıktı. Nasıl olur da, bilinçli olmayan birşey, beyin gibi maddesel bir şey, deneyim gibi, maddesel olmayan birşeyi nasıl meydana getirebilir?<br /><br /><br />Eğer bir bir kuantum fizikçisinin gözlerinde korku görmek isterseniz,ona sadece “ölçme problemi” deyin.<br /><br />Ölçüm Problemi şudur: Ölçtüğünüzde bir atom yalnızca belirli bir yerde gözükür.<br /><br /><br />Başka bir deyişle,bilinçli bir gözlemci ona bakmaya karar verene kadar, bir atom her yerdedir.Böylece, “ölçüm” veya “gözlem“, tüm evreni meydana getirir.Yalnızca bilinçli varlıklar gözlemci olabilirler, öyleyse biz realitenin tam varlığına derinlemesine bağlıyız, bu olmadan, burada olan sadece genişleyen olasılıkların süper pozisyonu olurdu gerçekten olan, tanımlanan bir şey olmadan.<br /><br /><br />Milyonlarca ve milyonlarca küçük kütleli enerji ve ışık, fotonlar ve elektronlar, Onlar, izafiyet ve kuantum mekaniğine göre hiç var olmayan, hayali, üç boyutlu, katı dünyayı meydana getiriyorlar. Ne zaman parçacıklara belirli bir düzeyin ötesinden bakmaya çalışsak, gözlem onların hareketini değiştirir…<br /><br /><br />Buna ilaveten, parçacıklara , tek tek ve daha çok baktıkça, tek bir elektron gibi birşey olmadığının daha fazla farkına varırsınız. Bir elektron veya herhangi bir temel parçacık, yalnızca diğer şeylerle ilişki halinde olduğunda var olur, diğer parçacıklar veya evrenin tümü için de böyledir… Bunun anlamı, maddenin doğasına yeterince derinlemesine daldığınızda, yaşadığımız dünyada bildiğimiz herşey yok olur, artık objeler yoktur, sadece ilişkiler vardır. Artık mekan yoktur, artık zaman da yoktur. Katı madde olarak düşündüğümüz şeye ne kadar detaylı bakarsanız, o kadar katılık azalır ve görünmeye başlar… Bildiğimiz realiteler beynimizin ürettikleridir.<br /><br /><br />Beyin her dakika milyonlarca sinyal alır, ve biz onları, kendi dışımıza yansıyan ve “gerçek” diye isimlendirdiğimiz, hologramlar haline getiririz. Beynin korteksi de bir hologramsa, üç boyutlu bir hologramsa, ve iki boyutlu hologramlar, üç boyutlu görüntüyü oluşturuyorsa, buradan devamla, üç boyutlu hologramlar da dört boyutlu şekilde ortaya çıkacaktır.<br /><br /><br />Hologram, bir mecazdır. Hologram, “N” boyutunu ve bilgisini alıp, “N-1″ boyuta indirgemenizdir. Bu, bir hayalden başka bir hayale nasıl geçiş yapıldığına ilişkin, paradoxlar, çelişkiler için bulduğumuz bir yöntem. Realiteyi tanımlamak için kullandığımız kelimeler, kavramsal fikirler, kafamızın içindeki olgulardır, bilincimize yansır, gerçekte orada değiller. Ve çoğu zamanlar bu bir filozofik tartışma oldu. Kuantum fiziğine geldiğimizde ise, – Bohm’un Holografik düşünceyle gelmesinin nedenlerinden bir tanesi de buydu- bu gerçekten önemli şeylerin başlangıcı oldu.<br /><br /><br />Keşfedildi ki, iki atomaltı parçacığı, örneğin iki elektronu aldığınızda, bir tanesine yaptığınız etki, ne kadar uzakta olursa olsun diğerini de etkiliyor. Peki bu nasıl olur? Bunun bize söylediği, madde için bir araya gelirken, birbirlerinden ayrılsalar bile enerji halen oradadır, onları bağlamaktadır. ve bu benim için neden bu kadarönemli, çünkü zamanda yeteri kadar geri gidersek, genişleyen evrendeki bütün parçacıklar ve maddeler, tüm bunlar beraberce, bir bezelye büyüklüğü kadar olan tek bir parçacığın içerisindeydi,<br /><br /><br />Bugün bilimin bize söylediği ve bilgisayar modellerinin iddia ettiği budur. Ki, eğer bugün evrenin içine gidip, maddenin bütün parçacıklarını alabilseydiniz ve arasındaki tüm uzayı alabilseydiniz ve hepsini biraraya getirerek, ve tek bir bezelyenin büyüklüğüne sıkıştırabilseydiniz, siz ve ben ve dinleyicilerimizin herbiri, hepimiz tüm evreni yaratan aynı parçacığın parçasıyız, ve o parçacıklar şimdi ayrı olsalar ve genişleseler bile, ki araştırmalar öyle olduklarını gösteriyor, biz hepimiz, hala enerji olarak bağlıyız.<br /><br /><br />Bir atom ve onun elektronu çoklu evren objeleridir (multiverse, evren içi evrenler) ve bu çoklu evren objeleri, kuantum mekaniğinin açıkladığı şeydir. Şimdi, bu demektir ki;<br /><br /><br />Kuantum teorisi tarafından açıklanan paralel evren gerçeği, her büyüklükteki objeye uygulanabilir, insanlara, yıldızlara, galaksilere, herşeye… işte bu yüzden bu teoriye “Paralel Elektronlar Teorisi“ yerine , “Paralel Evrenler Teorisi” diyoruz.<br /><br /><br />- Çünkü sonuçta bizler de atomlardan meydana geldik.<br /><br /><br />Bizler, evet bu doğru…<br /><br /><br />Ve aynı teori, atomların farklı evrenlerde birden fazla yerde varolduğunu söylerken, bizlerin de birden fazla yerde olduğumuzu, ve bir zihin halinden daha fazlasında ve bunun gibi, farklı evrenlerde olduğumuzu da söylüyor.<br /><br />Ve bu da kelimelere döküldüğünde şu manaya gelmektedir, elektronlar arasında ayrılık yoktur. Daha da fazlası, insanlar arasında da ayrılık yoktur. Herşey birbiriyle bağlıdır. Ve en büyük sır da, bana göre, bireysellik bir illüzyondur, yanılsamadır. İllüzyon, zihinlerimizin nasıl algıladığıdır.<br /><br /><br />Benim illüzyonum benim zihnimden gelir, sizin illüzyonunuz sizin zihninizden gelir. ilüzyonun kaynağını dışarıda bir yerde aramak isteyebilirsiniz, biz dışsallıkta bir yerde aradık, iluzyonun kaynağını bulamadık. çünkü, sizin illüzyonunuz sizin zihninizden gelir.<br /><br /><br />Burada konuştuğumuz büyük şey, yeni bir düşünme şeklidir, “kişi” dediğimiz, “şahıs“, varoluş, “BEN” Bunun anlamı<br /><br />ile ilgili değişmeye başladığımızda, hakkında konuştuğum sonsuz alanı görmeye ve dokunmaya başlayabiliriz. “Sonsuzluklar” varlığınızın sınırının parçasıdır, bu perspektiften bakıldığında, herşey sonsuzluğa bölünebilir. Nükleer gücün, kimyasal enerjiden neden milyon defa daha güçlü olduğunu merak ederseniz, çünkü kimyasal enerji moleküldeki atomlarla ilgili bir işlemle oluşur, Nükleer enerji çekirdekteki parçacıklarla ilgili bir işlemle oluşur; süper bir ölçekte, bin milyon, milyon, milyon defa daha küçük olmak, kendi dinamizminde sanal olarak sonsuzdur.<br /><br /><br />Eğer sonsuzu arıyorsanız, sonsuzu arayıp bulmak için hangi araçlara sahip olmalısınız? Sadece duyu organları mı? Sonsuzu duyu organlarınızla aramak, sanki aya kağnı ile gitmeyi istemek gibidir.<br /><br /><br />Öyle değil mi?<br /><br /><br />Bu insanlığın kötü halidir, limitli bir algılamayla, ötede olanı yakalamaya çalışıyorlar. Bu nedenle, biz gerçekliğin son düzeyini algılamaya çalışıyoruz ve bunun için metod bulmaya çalışıyoruz, örneğin yeni teknolojiler, atomik güç, vb… fakat ne kadar araştırırsak araştıralım, bu mekanizmaları kullanarak gerçekliğin son düzeyini algılayamayız. gerçekliğin son düzeyi esasında boştur, ve bu bilimsel metodlar kullanılarak gözlemlenemez.<br /><br /><br />Bilim algılamaya dayalıdır, temelde bilgiye ulaşmak değildir, bilgi görünür fakat bilgi bir yan üründür, ve bana göre, daha az tutarlı birşeyle tutarlı bir şekilde bağlantıya girebilirseniz, bence bu sizin anlayışınızın doğru olduğunu gösterir, böylece doğru ve yanlış arasında veya hayali arasında ayırım yapabiliriz.<br /><br /><br />Şu anki görüntün, bizim “geçici benlik görüntüsü” dediğimiz şey, dijital kişiliğinin zihinsel projeksiyonu.<br /><br />Bu…bu gerçek mi?<br /><br /><br />Gerçek nedir?<br /><br /><br />“Gerçeği” nasıl tanımlarsın?<br /><br /><br />Eğer hissettiğin, kokladığın, tattığın, gördüğün şeylerden bahsediyorsan, gerçek sadece beynimiz tarafından yorumlanan elektriksel sinyallerdir. Beyinlerimiz bilgiyi alır ve bazen ona biçim verir, Bu, resmin “orada” olması değildir, aldığımız bu veriyi, inanç sistemlerimiz ve bilinçli olmayan inanç sistemlerimize göre bir resmedönüştürürüz. Bildiğimiz gibi ışık göze gelir, retinanın arkasına çarpar, beynin arkasına nöral liflerleilerleyen elektrokimyasal impalsları tetikler, beyin bunu çok akıllıca bir şekilde, saniyenin onda biri kadar zamanda bunları hepsini biraraya getirir ve buna “dışarıdaki, oradaki” der.<br /><br /><br />Pekâlâ, siz kendi “gerçeklik tünelinizi” yaratıyorsunuz, bu, sizin realiteyi yarattığınız manasına gelmiyor. “La verdad“ın (hakikat) olduğu realiteden, sonsuz enerji akışından kendi gerçeklik tünelinizi yaratıyorsunuz, ve pekçok insan bundan habersiz.<br /><br /><br />Tüm madde, yavaş bir titreşime sıkıştırılmış enerjidir, hepimiz kendini öznesel olarak deneyimleyen tek bir bilinciz,<br /><br /><br />ÖLÜM DİYE BİRŞEY YOKTUR, YAŞAM YALNIZCA BİR RÜYADIR VE BİZ KENDİMİZİN HAYALİYİZ.</h2>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-20420762372145865172014-03-03T06:19:00.000-08:002014-03-03T06:34:34.213-08:00HOLOGRAFİK OLAN EVREN<h2>
<span style="color: blue; font-size: x-large;">
HOLOGRAFİK OLAN EVREN</span></h2>
<div>
<br /></div>
<div>
String Teorisi, derin düşünebilme yetisi olan beyinlere, ‘evren içre evrenler’ gerçeğini boyutsal derinlikli ‘TEK KARE RESİM’ olarak fark ettirmeğe çalışırken…Holografik Evren gerçeği de, her zerre olarak algılanan gerçekteki ‘tek kare resmin’ her bir noktasının, tümel TEK’in açığa çıkış seyrinden başka bir şey olmadığını vurgulamaktadır! HOLOGRAFİK EVREN gerçekliği, bilim dünyasında ‘Âlemlerin Rabbi ALLAH’tır’ gerçeğini-sistemini deşifre ederken; evrensel ruhtaki (RUH adlı melek) şuurun, her zerrede o zerrenin yapısına göre açığa çıkmakta olduğunu vurgularken; düşünemediler bunların sonuçlarını… ‘Zerre küllün aynasıdır’ benzetmesiyle, en muhteşem evrensel gerçekliği 1400 küsur yıl önce insanlığa bildiren o yüce Zât’ın mesajını kavrayamadılar, değerlendiremediler…’Tüm çokluk görüntüsü (algılayandan kaynaklanan), gerçekte, TEK şuurun (ilmin) her mikroda onun yapısal özelliğine göre açığa çıkmasıdır’ gerçeğini vurgulamaktaydı ‘Holografik Gerçeklik’… ’’ AHMED HULÛSİ, YENİLEN!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<strong style="background-color: white; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px;"><span style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="color: red;">Yoksa Evren Bir Hayal mi</span></span></strong></div>
<div>
<strong style="background-color: white; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px;"><span style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="color: red;"><br /></span></span></strong></div>
<div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
1982’de olağanüstü bir olay meydana geldi. Paris Üniversitesi’nde Fizikçi Alain Aspect tarafından yürütülen bir araştırma grubu, 20.inci yüzyılın en önemli deneylerinden birini gerçekleştirdi. Bunu siz akşam haberlerinde duymamışsınızdır.Bazıları onun bu keşfinin bilimin yüzünü değiştirdiğine inansa da; bilimsel yazıları okuma alışkanlığınız yoksa, aslında Aspect’in adını belki de hiç duymamışsınızdır.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Aspect ve grubu, aralarında onları ayıran uzaklık ne olursa olsun; elektronlar gibi atomdan küçük parçacıkların da bazı durumlarda anında birbirleriyle haberleştiklerini keşfetti.Bu,10 feet veya 10 milyar mil ayrı olsalar bile farketmiyordu. Her nasılsa, her bir parçacık her zaman bir diğerinin ne yaptığını biliyor gözüküyordu. Bu başarıyla ilgili bir problem de, Einstein’ın uzun-zamandan beri olan ‘’Hiçbir iletişim, ışığın hızından daha hızlı seyahat edemez’’ prensibini çiğniyordu. Işık hızından daha hızlı seyahat etmek, zaman bariyerini ihlal ederken; bu korkusuz ihtimal bazı fizikçilerin Aspect’in bulgularını ayrıntılı bir şekilde açıklamalarına sebep oldu. Fakat bu, diğer fizikçilere daha da radikal açıklamalar sunmaları için ilham verdi.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Örneğin; Londra Üniversitesi’nden Fizikçi David Bohm, Aspect’in bulgularının nesnel realitenin varolmadığına, sağlam görünürlüğüne karşın; aslında evrenin bir hayal, kocaman, muhteşem şekilde detaylandırılmış bir hologram olduğuna işaret ettiğine inanmaktaydı. Bohm’un bu şaşırtıcı iddiayı neden yaptığını anlamak için; kişi ilk olarak hologramlar hakkındaki ufak bilgiyi anlamalıdır.</div>
</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: georgia, 'palatino linotype', palatino, 'times new roman', times, serif; font-size: 14.399999618530273px; line-height: 19px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<div style="border: 0px; font-size: 14.399999618530273px; margin-bottom: 15px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span class="float_rechts" style="border: 0px; color: #993300; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Bir hologram, lazerin yardımıyla yapılan üç-boyutlu bir fotoğraftır. Hologram yapmak için, fotoğraflanacak olan obje ilk önce lazer ışınının ışığında banyolanır. Sonra ikinci lazer ışını, ilk yansıyan ışıktan zıplar ve sonuç olan çatışma örneği (iki lazer ışınının birbirine karıştığı alan) filmde yakalanır.Film geliştirildiğinde, hologram manasız bir ışık helezonu ve koyu çizgiler gibi gözükür. Geliştirilmiş olan film, bir diğer lazer ışınıyla aydınlatıldığında; orijinal objenin üç-boyutlu imajı belirir.Bu imajların üç-boyutluluğu, hologramların olağanüstü tek özelliği değildir. Eğer bir gülün hologramı yarıdan kesilirse ve sonra da lazerle aydınlatılırsa; her bir yarının hâlâ gülün bütün bir imajını koruduğu bulunur. Gerçekten de, yarılar tekrar bölünse bile; filmin her bir ufak parçasının orijinal imajdan daha küçük, fakat bozulmamış halde imajını kapsadığı bulunacaktır.Normal fotoğraflardan farklı olarak, bir hologramın her bir parçası bütünün sahip olduğu bütün bilgiyi kapsar. Hologramın ‘’Her bir parçadaki bütün’’doğası, bizlere tamamen yeni bir organizasyon ve düzen anlayışı yolu sağlar.</span></div>
<div style="border: 0px; font-size: 14.399999618530273px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Batı bilimi fiziksel bir fenomeni en iyi anlama yolunda tarihi boyunca ekseriyetle (bu bir kurbağa veya atom olsun),onu parçalara ayırmak ve onun ayrı ayrı olan parçalarını çalışmak önyargısıyla çalışıp çabalamıştır. Bir hologram, bize evrendeki bazı şeylerin bu yaklaşıma yanaşmayabileceğini öğretmiştir.Holografiksel olarak yapılmış bir şeyi parçaya ayırmaya çalışırsak; onun hangi parçalardan yapılmış olduğunu yakalayamayız, sadece daha küçük bütünlerini yakalayabiliriz. Bu anlayış, Aspect’in buluşunu anlamadaki diğer bir yolu Bohm’a önermiştir. Bohm; atomdan küçük parçacıkların birbirlerini ayıran uzaklık her ne olursa olsun birbirleriyle kontakt halinde bulunmalarının, ileri-geri bir çeşit gizemli sinyal göndermelerinden değil; onların ayrı olmalarının bir hayal olması sebebiyle olduğuna inanmaktadır. Bu temel bağlantı, evrenin bütün yönleriyle enerji olarak bağlantıda olduğunun matematiksel kanıtı olan Beşinci Element’le ilişkilendirilebilir. Hal Puthoff, ‘Sıfır-Nokta Enerji’ isimli çalışmasında, evrendeki bütün yüklerin birbirleriyle bağlantılı olduklarını ve evrende olan herşeyin bir hayal olduğunu kanıtlamıştır. Ve bugünün modern fizik teorileri de, evrenin çeşit çeşit kısımlarıyla aynı bağlantıya sahip olduğunu iddia eden eski gelenekler ve filozofilerle aynı görüştedirler.<br />
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin-bottom: 15px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bazı daha derin bir realite de, böyle parçacıkların başlı başına varlıklar olmadıklarını, fakat gerçekte temel aynı şeyin uzantıları olduklarını iddia etmektedir. Bohm, aşağıdaki örneği insanların ne demek istediğini daha iyi anlamalarını sağlamak için sunmaktadır: Akvaryumun içinde balık olduğunu hayal edin. Ayrıca akvaryumu direkt olarak göremediğinizi ve onun hakkındaki bilginizin ve içerisinde neyi kapsadığının iki televizyon kamerasından geldiğini, bir tanesinin akvaryumun önüne ve bir diğerinin de yanına yönlendirildiğini hayal edin. İki televizyon monitörüne dikkatle baktığınız zaman, her bir ekrandaki balığın başlı başına varlık olduğunu zannedebilirsiniz. Yine de, kameralar değişik açılara kurulu olduğu için; herbir imaj birbirinden hafifçe farklı olacaktır. Fakat iki balığı seyretmeye devam ettiğinizde, sonunda birbirleri arasında kesin bir ilişki olduğunun farkına varacaksınız. Biri döndüğü zaman, diğeri de hafifçe farklı fakat diğerine cevap veren bir dönüş yapacaktır; biri yüzünü öne döndüğü zaman, diğeri de her zaman yana doğru yüzünü dönecektir. Olayın bütün kapsamından habersiz olursanız, balığın hemen bir diğeriyle bağlantı kurduğu sonucunu çıkarabilirsiniz; fakat durum açıkça bu değildir. Bohm; bunun, Aspect’in deneyindeki atomdan küçük parçacıkların birbirleri arasında tam olarak nelerin meydana geldiğini anlattığını söylemektedir. Bohm’a göre, atomdan küçük parçacıklar arasındaki gözüken ışıktan-hızlı bağlantı; bize gerçekten bir sır olan, daha derin, akvaryum örneğine benzer şekilde sahip olduğumuzdan daha karmaşık bir boyutun realitesini anlatmaktadır. Ve, atomdan küçük parçacıklar gibi objeleri birbirinden ayrı olarak görüntülediğimizi, çünkü onların realitesinin sadece bir kısmını gördüğümüzü de ilave etmektedir. Böyle olan parçacıklar ayrı ‘’kısımlar’’ değillerdir; fakat daha derin ve daha temel olan, daha önce de gül örneğinde bahsettiğimiz gibi, holografik ve görünmez bir bütünlüğün birleşik gözlerinden bir gözdürler. Ve fiziksel realitede herşey bu şekilden oluştuğu içindir ki; evrenin kendisi de bir projeksiyon, hologramdır. Hayale benzer doğasına ilave olarak, böyle bir evren diğer şaşırtıcı özelliklere de sahip olabilir. Eğer atomdan küçük parçacıkların görünür ayrılığı bir hayalse; daha derin bir realite düzeyinde evrendeki herşey sonsuz olarak birbiriyle bağlantılıdır.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
İnsan beynindeki karbon atomdaki elektronlar, yüzen her somon balığının içindeki atomdan küçük parçacıklarla da bağlantılıdırlar; atan her bir kalple, gökyüzünde parıldayan her bir yıldızla da bağlantılıdırlar. Herşey, herşeyi tamamen nüfuz eder ve insan doğası kategorize edip, sınıflandırıp, tekrar bölse de; evrenin fenomeninde, her pay bir gereklilik ve tüm doğa da dikişsiz bir ağdır.Holografik evrende, artık zaman ve uzay bile temel şeyler olarak görüntülenmez. Çünkü gerçekten de hiçbir şeyden ayrı olmayan, zaman ve üç-boyutlu olan uzay,TV monitörlerindeki balık imajları gibi olan şeyler, evrendeki yer bozulması gibi kavramlar da daha derin bir düzenin projeksiyonları gibi görüntülenmelidir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Daha derin realite düzeyinde; geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek, anında var olan süper bir hologramdır. Bu bize uygun araçlar verildiğinde, birgün süper holografik realite düzeyine ulaşma ihtimalimizin bile olabileceğini ve uzun-unutulmuş geçmişten hadiseleri çıkarabileceğimizi ileri sürmektedir. Süperhologramın daha neleri kapsadığı ise sonuca bağlanmamış bir sorudur. Süperhologramın evrendeki herşeyi doğuran bir matriks, bir rahim olduğunu, en azından olan veya olacak olan atomdan küçük her parçacığı kapsamakta olduğunu— mümkün olan her madde ve enerjinin, kar tanelerinden, çok uzakta olan ve çok kuvvetli radyo dalgaları gönderen gök cisminden, mavi balinalar ve gama ışınlarına kadar olan bir yapılanması olduğunu varsayalım. O,‘’Olan Herşey’’in bir çeşit kozmik kaynağı olarak görülmelidir.Bohm, Süperhologram’da daha başka ne saklı olduğunu bilmemizin başka bir yolunun olmadığını kabul etmesine rağmen; daha başka şeyler kapsamadığını zannetmemize hiç bir sebep olmadığını söylemektedir. Veya söylediğine göre, belki de süperholografik realite düzeyi, ‘’daha ilerideki gelişimin sonsuzluğunun’’ ötesinde yatan ‘’sadece bir aşama’’dır.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Evrenin hologram olduğunun kanıtını bulan tek araştırmacı Bohm değildir. Beyin araştırma alanında bağımsız olarak çalışan, Stanford Üniversitesi Nörofizyoloğu Karl Pribram da realitenin holografik doğası hakkında ikna olmuştur. Pribram, holografik modele ‘hatıralar beyinde nasıl ve nerede saklanıyor’ bilmecesiyle girmiştir. Onyıllardır sayısız araştırmalar göstermiştir ki; hatıralar beyinde belirli bir yere bağlı kalmaksızın dağıtılmıştır.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
1920’lerdeki dönüm noktası olan seri deneylerde beyin bilimadamı Karl Lashley, sıçanın beyninde hangi kısım alınırsa alınsın karmaşık işleri yapan hafızanın silinemediğini ameliyattan evvel öğrenmiştir. Tek problem, bu merak edilen ‘’her parçadaki bütün’’ hafıza saklama doğa mekanizmasını kimsenin bulamamış olmasıydı. Daha sonra 1960’larda Pribram holografi kavramına rastladı ve beyin bilimadamlarının ne aradıklarıyla ilgili açıklamayı bulduğunu farketti. Pribram, hatıraların nöronlarda kodlanmadığını; fakat küçük gruplar halindeki nöronlarda holografik imajı kapsayan bir film parçasının tüm alanıyla çaprazlama kesişen lazer ışığı çatışma örneklerinde de olduğu gibi; tüm beynin çaprazlama kesişen sinir dürtülerinde kodlandığına inanmaktadır. Bir başka deyişle, Pribram; beynin kendisinin bir hologram olduğuna inanmaktadır. Pribram’ın teorisi insan beyninin ne kadar küçük bir alanda, ne kadar çok hatırayı saklayabildiğini açıklamaktadır. İnsan beyninin normal bir insanın hayatında 10 milyar parça bilginin düzeninde saklama kapasitesine sahip olduğu tahmin edilmiştir (veya kabaca Britannica Ansiklopedisi’nin beş setindeki aynı miktardaki bilgi).</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Benzer bir şekilde; diğer yeteneklerine ilave olarak, iki lazerin bir fotoğraf filmine açıyı değiştirip basitçe çarpmasıyla, hologramların şoke eden bilgi kaynağına sahip oldukları keşfedilmiştir. Birçok farklı imajı aynı yüzeyde kaydetmek mümkündür.Kanıtlanmıştır ki; bir filmin bir kübik santimetresi 10 milyar parça bilgiyi içine alabilir. Eğer beyin holografik prensiplere göre işlev yaparsa, hatıralarımızın o kocaman kaynağından hangi bilgiye ihtiyacımız olduğunu acayip bir şekilde yeniden kazanma yeteneğimiz daha kolay anlaşılır.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Eğer bir arkadaş size ‘’zebra’’ kelimesini duyduğunuzda aklınıza ne geldiğini söylemenizi sorarsa, siz cevabı bulmak için beyinsel, dev gibi olan o alfabetik dosyaya dönüp, beceriksizce araştırmak zorunda kalmazsınız.Bunun yerine; ‘’çizgili’’, ‘’ata benzer’’, ve ‘’Afrika yerlisi hayvan’’ ilişkilendirmeleri anında beyninizde açılır. Hatta, insan düşünme süreciyle alakalı en şaşırtıcı şeylerden biri de her parça bilginin anında diğer her parçayla çapraz-bağlantılı olmasıdır—bu da bir diğer kendine özgü hologram özelliğidir.Çünkü; hologramın her bir parçası her bir diğer parçayla sonsuz bir şekilde bağlantılıdır, bu belki de doğanın çapraz-bağlantılı sisteminin en önemli örneğidir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Hafızanın kaynağı, Pribram’ın holografik beyin modelinin ışığında daha çözülebilir olan tek nörofiziksel bulmaca değildir. Bir diğeri de beynin duyular yoluyla frekans kümelerini algılarımızın somut dünyasına nasıl çevirebildiğidir (hafif frekanslar, ses frekansları ve buna benzer olanlar). Şifreleme ve şifrelemeyi çözme, açıkça hologramın en iyi yaptığı şeylerdir. Hologramın lens gibi işlev görmesi gibi, çeviren bir aygıt da manasız bulanık frekansları uyumlu bir imaja çevirebilir. Pribram, ayrıca beynin bir lens ihtiva ettiğini ve holografik prensipleri de duyular aracılığıyla aldığını ve algılamalarımızın iç dünyasını da matematiksel frekanslara dönüştürdüğüne inanmaktadır. Şaşırtıcı kanıt, beynin işlemlerini yürütebilmesi için holografik prensipleri kullandığını ileri sürmektedir. Pribram’ın teorisi, aslında nörofizyolojistler arasında artan bir destek görmektedir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Arjantinli-İtalyan araştırmacı Hugo Zucarelli, şimdilerde holografik modeli işitme duyusuyla ilgili fenomen dünyasının içine yaymıştır. İnsanların tek kulakla duysalar bile kafalarını oynatmadan seslerin yerlerini bulabilmeleri gerçeğiyle hayrete düşmesiyle Zucarelli, holografik prensiplerin bu yeteneği açıklayabildiğini keşfetmiştir. Zucarelli, ayrıca akustik olayları neredeyse beceriksizce bir gerçeklikle çoğaltan bir kaydetme tekniği olan holofonik ses teknolojisini de geliştirmiştir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Pribram’ın inancı olan beyinlerimizin ’sert’’ realiteyi matematiksel olarak frekans alanındaki girdiye dayanarak inşa etmesi, yüksek düzeyde destek görmüştür.Her bir duyumuz, önceden şüphelenilenden daha geniş bir şekilde bir frekansa hassasiyet gösterir. Araştırmacılar keşfetmiştir ki; mesela, görsel sistemlerimiz ses frekanslarına hassasiyet gösterir, koklama kısmı olan duyularımız ‘’kozmik frekanslar’’ olarak adlandırdıklarımıza bağlıdırlar ve hatta vücudumuzdaki hücreler bile geniş alandaki frekanslara hassastırlar. Bu şekilde olan bulgular, böyle frekansların holografik etki alanının sadece bilincimizde sıralanmış olduğunu ve geleneksel algılara bölündüğünü ileri sürmektedir. Fakat Pribram’ın holografik beyin modelinin zihni en tereddüt ettiren yönü, Bohm’un teorisiyle bir araya konulduğu zaman ne olduğudur.Dünyanın somutluğu ikincil bir realiteyse ve bu da aslında holografik bulanık olan frekanslarsa ve beyin de bir hologramsa ve bu bulanıklıktan yalnızca bazı frekansları seçiyorsa ve matematiksel olarak onları duyusal algılamalara dönüştürüyorsa; objektif realite ne olur? Basitçe söylersek, varlığı sona erer.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Doğu dinleri, uzun zamandır madde dünyasının Maya olduğunu, yani bir hayal olduğunu ve fiziksel dünya aracılığıyla taşınan fiziksel varlıklar olduklarımızı ve bunun da bir hayal olduğunu savunmaktadırlar. Bizler gerçekten de frekansın kaleydeskopik denizi aracılığıyla yüzen ‘’alıcılarız’’, ve bu denizden çıkardığımız ve fiziksel realiteye dönüştürdüklerimiz ise yalnızca süperhologramın pek çok parçasındaki bir kanalından başka birşey değildir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bu dikkati çeken yeni realite penceresi; yani Bohm’un ve Pribram’ın görüşleri, holografik örnek olarak adlandırılmış ve pek çok bilimadamı bu görüşü şüpheci bir tavırla karşılasa da; diğerlerini de harekete geçirmiştir. Küçük fakat artan bir grup araştırmacı, bunun şimdiye kadarki en doğru realite modeli bilim olduğuna inanmaktadırlar. Bundan da fazlası, bazıları bu görüşün bilim tarafından şimdiye kadar açıklanamamış bazı gizemleri çözebileceğine ve hatta doğanın bir parçası olarak alışılmamış olanı inşa edeceğine inanıyorlar. Pek çok araştırmacı, Bohm ve Pribram da dahil, pek çok alışılmamış-psikolojik fenomeninin holografik örnekle çok daha anlaşılabilir olduğuna işaret etmişlerdir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<div style="border: 0px; font-size: 14.399999618530273px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span class="float_links" style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; color: #333399; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Kişilerin beyinlerinin aslında daha büyük bir hologramın bölünmez parçaları olduğu ve herşeyin sonsuz olarak<br />birbirine bağlantılı olduğu bir evrende; sadece telepati, holografik düzeye erişme yolu olabilir. Daha uzak bir noktada bir bilginin kolayca nasıl ‘A’ kişisinin zihninden ‘B’ kişisinin zihnine seyahat edebildiğini anlamak, besbelli ki çok daha kolaydır ve psikolojideki pek çok çözülmemiş bulmacayı anlamaya yardımcı olur.</span></span></div>
<div style="border: 0px; font-size: 14.399999618530273px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
</div>
<div style="border: 0px; font-size: 14.399999618530273px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
</div>
<div style="border: 0px; font-size: 14.399999618530273px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Buna benzer bir şekilde Stanislav Grof; holografik modeli, değiştirilmiş bilinç düzeylerinde kişiler tarafından deneyimlenen pek çok şaşırtıcı fenomenin açıklamasına bir örnek olarak önermektedir.1950’lerde, psikoterapik aracın LSD olduğuna dair olan inançlar hakkında araştırmalar yapılırken; Grof’un, birdenbire tarihöncesi bir sürüngen cinsi kimliğine sahip olduğunu zanneden bir bayan hastası vardı.Halüsinasyon esnasında, hasta yalnızca böyle bir şekle sahip olmanın zengin detayını vermekle kalmadı; ayrıca yaratığın erkek anatomisinde, başının yan tarafında renkli pullardan bir yama olduğuna da işaret etti.Grof’u şaşırtan şey, kadının böyle şeyler hakkında bir bilgiye sahip olmamasına rağmen; daha sonra zoologla yapılan konuşmada sürüngenlerin bazı türlerinde baş kısmındaki renkli bölgenin seksi tahrik edici, tetikleyici olarak gerçekten önemli rol oynadığını teyit etmiş olmasıdır.Kadının deneyimi benzersiz bir deneyim değildi. Araştırması esnasında, Grof geri giden ve evrim ağacındaki neredeyse her bir türü tanımlayan hasta örnekleriyle karşılaştı (araştırma bulguları, ‘Değiştirilmiş Haller’ filmindeki maymun adamı etkilemekte yardımcı olmuştur). Daha da fazlası, sık sık karmaşık zoolojik detaylar kapsayan böyle deneyimlerin doğru olduğunu keşfetti.Hayvanlar krallığındaki ilişkilenimler, Grof’un rastladığı tek şaşırtıcı psikolojik fenomen değildi. Onun ayrıca kollektif veya ırksal davranan hastaları da vardı. Eğitimsiz olan veya az eğitimi olan kişiler ansızın detaylı Zerdüşt cenaze törenlerinden ve Hindu mitolojisinden görüntüler anlatmaya başladılar.Deneyimin başka kategorilerinde; kişiler bedenden giriş-çıkış yolculuk hikayelerini, geleceğin görünen kısa bakışını, geçmiş-hayattan yeniden dirilişleri ikna edici bir şekilde anlattılar. Daha sonraki araştırmada Grof; uyuşturucu kullanılmayan terapi seanslarında aynı dağılımdaki fenomeni keşfetti. Çünkü; bu şekilde olan deneyimlerdeki genel öğe, kişinin bilincinin alışılmış ego veya uzay ve zamandaki sınırlarının ötesinin üstüne çıkmış gözükmesiydi. Grof, bu bulguları ‘’kişisel üstünlük deneyimleri’’ olarak adlandırmış ve 1960’ların sonlarındaki araştırma çalışmalarını da ‘’kişisel üstünlük psikolojisi’’ olarak adlandırmıştır. Bu da psikolojinin bir dalının keşfedilmesine yardımcı olmuştur.Grof’un yeni kurduğu Kişisel Üstünlük Psikolojisi Kurumu, kısa zamanda aynı düşüncelere sahip bir profesyonel grubunun toplanmasına neden olmuştur. ‘Kişisel üstünlük psikolojisi’, psikolojinin saygın dalı olmasına rağmen; Grof veya çalışma arkadaşları şahit oldukları bu tuhaf psikolojik fenomeni açıklamak için herhangi bir mekanizma sunamamışlardır. Fakat bu, holografik örneğin gelişiyle değişmiştir.<br />
Grof’un yakın zamanda işaret ettiği gibi eğer zihin devamlılığın gerçekten bir parçasıysa; yalnızca var olan veya var olmuş her bir diğer zihne bağlı olmakla kalmayıp her atoma, organizmaya bağlı bir labirentse; uzayın ve zamanın enginliğinde bir bölgeyse; o halde, zaman zaman bu labirentin içine baskınlar yapabilmesi ve kişisel üstünlük deneyimlerine de sahip olması artık tuhaf gözükmemelidir. Belki de Realiteyi yaratmada, Star Trek Gelecek Jenerasyon’da olduğu gibi, ‘Devamlılığın Q’su’ haline geldik veya virtüel realitenin deneyimi olan bilincin bir parçasıyız.<br />
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin-bottom: 15px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Holografik örnek, ayrıca biyoloji gibi sert bilim dalı olarak adlandırılan bilimler için de içeriklere sahiptir. Virginia Intermont Üniversitesi’nden bir psikolog olan Keith Floyd, eğer realitenin somutluğu yalnızca bir holografik hayalse; beynin bilinci ürettiğini söylemenin artık doğru olmadığına işaret etmiştir. Onun yerine, bilinç, beynin görünümünü yaratandır. Beden ve etrafımızdaki fiziksel olarak yorumladığımız herşeyi de o yaratır. Biyolojik yapıları görüntülediğimiz böyle bir yol, araştırmacıların ilaç ve anladığımız iyileşme sürecinin holografik örnekle dönüştürülebileceğine işaret etmelerine sebep olmuştur. Eğer gözüken bedenin fiziksel yapısı bilincin holografik projeksiyonuysa; sağlığımız için herbirimizin şimdiki tıbbi ilmin izin verdiğinden daha fazla sorumlu olduğumuz anlaşılır. Şimdiki mucizevi türden hastalığın hafifleme bakış açısı, belki de bedenin hologramında değişiklikleri etkileyen bilince bağlı olabilir. Benzer bir şekilde; tartışmalı görselleştirme gibi olan yeni iyileştirme teknikleri iyi çalışabilir, çünkü imajlar düşüncenin holografik etki alanında nihayetinde bir ‘’realite’’ kadar gerçektir.Hayaller ve ‘’sıradan olmayan’’ deneyimlerin realitesi bile holografik örnekle açıklanabilir hale gelmiştir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Biyolog Lyall Watson, ‘’Bilinmeyen Şeylerin Hediyeleri’’ adlı kitabında ayin dansı yaparak tüm korudaki ağaçları havaya uçuran, yok eden Endonezyalı şaman bir kadınla olan tanışmasını anlatmaktadır. Watson, kendisi ve diğer hayrete düşmüş olan seyircinin kadını izlemeye devam ettikçe; ağaçların yeniden belirmesini ve kaybolup yeniden belirmelerini ardı ardına birkaç defa izlediklerini anlatmaktadır.Şimdiki bilimsel anlayış, böyle olayları açıklayamamasına rağmen eğer ‘’sert’’ realite yalnızca bir holografik projeksiyonsa; böyle deneyimler daha savunulabilir olmaktadır. Belki de bizim ‘’burada’’ veya ‘’burada değil’’ gibi katıldığımız şeyler gerçek değildir; çünkü bizim fikir birliğine vardığımız realite, bütün zihinlerin sonsuz olarak birbirine bağlandığı insan bilinçsizlik düzeyinde formüle edilmiş ve tasdik edilmiştir. Eğer bu gerçekse, bu hologramın şimdiye kadarki en derin göstergesidir, çünkü sadece Watson’ınki gibi olan deneyimler sıradan değildir.Zihinlerimizi onları öyle yapan inançlarla programlamadık.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Holografik evrende, realitenin dokusunu değiştirici boyutta limitler yoktur. Realite olarak algıladığımız şey, sadece herhangi istediğimiz bir resmi üzerinde çizmemizi bekleyen tuvaldir. Zihin gücüyle kaşıkları bükmekten, rüyada olan hayal olaylarını Yaqui brujo don Juan’la karşılaştığında ‘sihir bizim doğuştan gelen hakkımız’ olduğu için deneyimleyen Castaneda’ya kadar herşey mümkündür; rüyalarımızda gördüğümüz hesaplamak istediğimiz realiteyi hesaplama kabiliyetimiz kadar mucizevidir. Realite hakkındaki en temel düşüncelerimiz gerçekten de şüphe haline dönüşür. Çünkü holografik evrende, Pribram’ın da işaret ettiği gibi; tesadüfi olan olaylar bile holografik prensiplere dayalı olarak görülmeli ve buna göre karar verilmelidir. Senkronlar veya anlamlı raslantılar aniden anlam kazanır ve realitedeki herşey mecaz olarak görülmelidir. En rastgele olan olaylar bile altında yatan simetriyi ifade edecektir.</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bohm ve Pribram’ın holografik örneği bilimde kabul görse de görmese de veya onlar öldükten sonra kabul görse de, şunu söylemek sağlamdır ki; bu örnek düşünen pek çok bilimadamında şimdiden bir etki yaratmıştır.Ve holografik modelin, atomdan küçük parçacıklar arasında anında ileri geri haberleşme kurduğunun açıklamasını iyi şekilde yapamadığı bulunsa da; en azından, Londra’daki Birbeck Üniversitesi’ndeki fizikçi Basil Hiley’nin işaret ettiği gibi, Aspect’in bulguları gösteriyor ki; ‘’Biz, radikal bir şekilde yeni realitenin görüşleri üzerinde düşünmeye hazırlıklı olmalıyız.’’</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br />
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Maddeyi zihnin-beynin dışında olarak düşünmek aslında bir aldatmacadır. Algıladıklarımız yapay kaynaktan geliyor olabilir. Bunun beynimizde nasıl gerçekleştiğini bir örnekle görebilmek mümkün…</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Önce, düşünelim ki beynimizi vücudumuzun dışına çıkarıp, canlı olarak bir cam küpün içinde tuttuğumuzu düşünelim ve bir de buna her türlü bilginin kaydedilebileceği bir bilgisayar bağlayalım ve son olarak ortama<br />ait olan görüntü, ses ve koku gibi tüm verileri bu bilgisayara aktaralım ve bu bilgisayarı elektrodlarla beynimize bağlayalım ve daha önceden kaydedilmiş datayı bilgisayardan beynimize iletelim. Beynimiz bu sinyalleri almaya başladığında, bu manzarayı görüp, yaşamaya başlayacaktır.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bu bilgisayardan, kendi görüntümüzün içerdiği sinyalleri de beynimize yollayabiliriz. Örneğin, beynimize görme, duyma, dokunma gibi duyu organlarının elektriksel karşılığını yollayabiliriz ve bu sinyaller bizim sanki bir masada oturuyormuş gibi algılamamıza yol açar. Yani beynimiz bize sanki bir işadamıymışız da ofiste oturuyormuşuz hissini uyandırır. Bilgisayardan bu uyarılar geldiği sürece bu hayali dünya devam edecektir ve biz hiç bir zaman beyinden ibaret olduğumuzun farkına varamayacağız! Aslında herhangi maddesel karşılık olmaksızın bir şeyin gerçek olduğuna inanmamız, beynimizin aldatmacalarına kanmamız oldukça kolaydır. Aslında rüyada da olan budur!</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Rüyalardaki Alem-Dünya</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Sizler için gerçek elle tutulan ve gözle görülendir! Rüyalarınız da ellerinizle dokunur ve gözlerinizle görürsünüz. Ama hakikatte dokunmak için ele ya da görmek için göze ya da başka hiç bir şeye gerek yoktur!<br />Rüyada maddesel olarak algıladıklarınız bir aldatmacadır.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Örneğin yatağında derin bir uykuda olan bir insan düşünelim. Bu insan rüyasında kendisini tamamen bambaşka bir dünyada görebilir. Kendisini bri pilot olarak ve devasa bir uçağı kullanırken görebilir ve hatta bu uçağı uçurmak için çok fazla çaba sarfederken görebilir kendini. Aslında bu insan yatağından bir adım bile dışarı çıkmamıştır. Rüyalarında değişik yerleri ziyaret edebilir, arkadaşları ile buluşabilir ve onlarla sohbet edebilir, onlarla birlikte yemek yer ve içebilir ve bunların sadece bir rüyadan bir algılamadan ibaret olduğunu rüyadan uyandığında fark eder. Eğer bizler rüyalarımızda kolaylıkla gerçek olmayan bir dünyada yaşabiliyorsak, aynı şey bu yaşadğımız dünya için de geçerli olabilir!</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bir rüyadan uyandığımızda yaşadığımız hayatın uzun bir rüyadan ibaret olduğunu düşünmek hiç de mantıksız değil! Rüyamızın güzel olduğunu ve hayatımızın da gerçek olduğunu düşünmek alışkanlıklarımızın ve önyargılarımızın ürünüdür!</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bu bize şunu anlatmaktadır: Dünyada yaşadığımızı sandığımız bir rüyadan uyanabileceğimizi!…<br />tıpkı rüyadan uyandığımız gibi!…</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Algılayan Kim?</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Tüm bu fiziksel gerçeklerden sonra öncelikli bir soru ortaya çıkmakta: Eğer tüm fiziksel olaylar özünde algılamadan ibaret ise beynimiz ne oluyor? Tıpkı kolumuz, ayağımız ya da herhangi nesne gibi<br />beynimiz de madde olduğuna göre, o da tıpkı diğer nesneler gibi bir algılamadan ibaret olmalıdır!</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bu konuyu daha iyi anlamak için bir örnek verelim…</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Sinirleri genişleterek beynimizi kafamızdan dışarı çıkardığımızı ve gözlerimizle görebileceğimiz bir yere koyduğumuzu farz edelim. Bu durumda beynimizi görüp, parmaklarımızla ona dokunabiliceğiz. İşte bu yolla beynimizin görme ve dokunma duyularından oluşmuş bir algılamadan ibaret olduğunu göreceğiz.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
O zaman gören, duyan ve algılan ve diğer duyuları irade eden beyin değil ise, ne? Gören, dokunan, koklayan, algılayan kim? Düşünen, akıl yürüten, duygulara sahip olan daha da ötesi “Ben BENİM” diyen kim?</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Çağımızın en önemli düşünürlerinden Karl Pribram da aynı soruyu sormakta…</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Yunanlılardan bu yana filozoflar “makinadaki hayalet”, “küçük adamın içindeki küçük adam” vs.diye düşündükleri “ben” nerededir?”, beyni kullanan kimdir? Bilme işini gerçekleştiren kimdir?<br />Bu sorgulamanın benzerini de Assisili Aziz Francis de şöyle dillendirmiştir:”<br />Aradığımız GÖREN ‘dir.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Aslında beyni kullanarak gören, hisseden bu metafizik varlık RUHtur! Madde dünyası dediğimiz bütün algıları ile RUHun seyrettiği bir hayalden ibarettir! Tıpkı rüyalarımızda gördüğümüz bedenlerimizin ve maddesel dünyaların maddesel bir gerçekliğe sahip olmadıkları gibi evren ve sahip olduğumuz bedenlerimiz de hiç bir fiziksel gerçekliğe sahip değiller! Gerçek ve mutlak varlık RUH’tur. Madde ise ruhun algılamalarından ibarettir.<br />Evet, biz maddenin gerçek olduğuu varsaysak bile, fizik, kimya ve biyoloji kanunları bizi bir gerçeğe yöneltmekte o da “madde hayalden ibarettir” ve bu metazfiziksel maddenin kaçınılmaz bir gerçekliğidir.<br />İşte bu maddenin ardındaki sırdır. Bu geröek o kadar nettir ki bu maddenin mutlak varlık olduğunu düşünen bazı materyalist bilimadamlarını telaşa düşürmektedir.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bilim yazarı Lincoln Barnett “Evren ve Einstein” adlı kitabında şöyle demekte: Filozoflar, objektif gerçekliği algıların gölge-dünyasına indirgerlerken, bilimadamları da insanın duyularının endişe verici sınırlılığının farkına varmışlardır.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Lincoln Barnett, Evren ve Dr. Einstain, William Sloane new York, 1948, sayfa17-18<br />Tüm bu gerçekler bizi çok net bir soru ile karşı karşıya getirmekte: eğer kabul ettiğimiz maddesel dünyaruhumuza verilmiş algılamalardan ibaret ise, bu algılamalrın kaynağı nedir?</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bu soruyu cevaplarken bir gerçeği de göz önünde bulundurmalıyız o da madde kendi tarafından yönetilen bir varlık olmayıp sadece bir algıdır. O zaman bu algı başka bir güç tarafından meydana gelmektedir.<br />Bu da onun yaratılmış olduğu anlamına gelir. Daha da ötesi bu yaradılış sürekliliği olan bir şeydir.<br />Eğer sürekli ve tutarlı bri yaradılış olmazsa madde diye tanımladığımız kaybolur ve yok olur.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bu tıpkı televizyondaki durum gibi…televizyondaki görüntü sinyal ulaştığı sürece vardır.<br />Eğer sinyal yayını durursa o zaman televizyondaki görüntü de gider.</div>
<div style="border: 0px; color: #616161; font-family: arial, serif; font-size: 13.333333015441895px; line-height: 15.333333015441895px; margin-bottom: 18px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Gerçek Mutlak Varlık<br />O zaman dünyayı, insanları, bitkileri, bedenlerimizi ve diğer tüm şeyleri görmemizi sağlayan ruhları kim yarattı? Çok net olan şey tüm evreni yaratan, tüm algılaların toplamı ve bu yarışı sürekli ve görünmez bir şekilde yapan “Üstün BİR Yaratıcının” olduğudur. Bu Yaratan o kadar muhteşem yaratan mutlaka sonsuz bir güce ve akla<br />da sahip olmalıdır. Dolayısıyla tüm algılamalar onun iradesine bağlı olmalıdır ve yarattığı her şeye, her an<br />O hükmetmelidir.</div>
</div>
<div style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: 14.399999618530273px; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-4218639894834369582013-10-23T11:57:00.001-07:002013-10-23T11:57:16.188-07:00Maji Nedir? Ateşte Yürüyüş<h3 style="background-color: white; border: 0px; clear: both; color: #454569; display: inline-block; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 20px; font-weight: normal; line-height: 18px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px; position: relative;">
Maji Nedir? Ateşte Yürüyüş</h3>
<div class="clear" style="background-color: white; border: 0px; clear: both; color: #666666; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0px; padding: 0px;">
</div>
<div class="color-454545 mb10 entrycontent" style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; padding: 0px; text-align: justify;">
</div>
<span style="background-color: white; color: #666666; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px;"></span><a href="http://majikal.blogcu.com/maji-nedir-ateste-yuruyus/10930477#edittitle" id="edittitle" name="edittile" style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"></a><span style="background-color: white; color: #666666; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px;"></span><br />
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #555555; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; padding: 0px; text-align: justify;">
Dünyadaki majikal gelenekler baş döndürücü çeşitlilikte yöntemler, uygulamalar ve yordamlar içerirler. İlk bakışta, Haiti’de uygulanan bir Vudu seremonisinin çalan davulları ve cart renkleriyle Japonya’da bir tapınakta bir ezoterik Budist majisyenin çalışma sırasındaki eksiksiz meditasyon sessizliği ya da bu açıdan baktığımızda, yukarıdakilerden biriyle Altın Şafak tradisyonunda çalışan bir majisyenin titreştirdiği erk sözleri, stilize edilmiş işaretleri, uçuşan cübbeleri ve işlemeli çalışma araçları arasında çok az ortak şey var gibi görünür. Oysa, görünür farklara rağmen, daha derin bir bağlantı, bu uygulamayıcıları ve çalışmalarını birbirine bağlar. Bu bağlantı ritüeldir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Hiçbir majikal geçmişi olmayanlar için bile ritüel fikri, majinin ne olduğu veya majisyenlerin ne yaptığı konusunda merkezi bir öneme sahiptir. Majikal düşüncenin ne olduğuna dair fikrini gazetelerin cumartesi eklerindeki karikatürlerden veya pazar eklerinin kilise müdavimlerinin ayıpladığı daha aptal karikatürlerinden alan birçok modern Amerikalı için bile <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> işaretler, sözler, özel nesneler ve tuhaf eylemlerle yapılır. Bu vasat fikir, majinin gerçeklerine dayanır. Her ne kadar <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> kısmı ritüelden daha ağır bassa da, ritüel sanatı dünyanın hemen tüm tradisyonlarında majikal tekniğin kalbini oluşturur.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Ritüeli sembolik eylem diye tanımlayabiliriz. Bir sembol — bu kelime felsefenin belli başlı temalarının yarısının tartışılmasını gerektirse de, bu tartışmalara şimdilik girilmeyecek — başka bir anlama gelen şeydir; bir ilişkiyi, bir anlam ilişkisini, sembol ile sembolize edilen şey arasındaki ilişkiyi tanımlar. Ay’ı işaret eden parmakla Ay aynı şey değildir, fakat o hiçbir şeye işaret eden bir parmakla da aynı şey değildir. Aynı şekilde sembol de ne sembolize ettiği şey, ne de sadece sembolün kendisidir. Başka bir boyutu, (şimdilik) bilinç âlemi veya dünyası diyeceğimiz yerde var olan bir anlam boyutu vardır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
İnsanlar sembolize eden yaratıklardır; dillerimiz, sosyal yapılarımız, dünyayı kavrayışımızı gösteren fikirler ve imgelerin hepsi semboldür. Bizatihi dünyaya dair algılarımız, duyularımızın, beyin yapılarımızın ve düşünce süreçlerimizin filtresinden geçtiği için dışımızdaki gerçekliğin sembollerinden başka bir şey değildir. Eğer ritüel sembolik eylem olarak tanımlanırsa, beşeri eylemlerin büyük bir çoğunluğu ritüeldir. Gerçekten de insan davranışlarını gözlemlemeye ayrılacak küçük bir vakit bunun gerçek olduğunu gösterir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Kuşkusuz gündelik hayatın ritüelleri çoğu zaman tam farkına varılmayan, alışkanlıksı bir doğaya sahiptir. Ses ile fikir arasındaki bağların sembolik, soyut doğasını düşünmeden konuşur, bir zamanlar hiç kimsenin hazır bir silahı olmadığını gösteren bir işaret anlamına geldiğini unutarak el sıkışırız. Sembol ile anlam arasındaki fark edilmez bağlantı sık sık olduğu yerde kalmaya ve hiç akla gelmeyen bir sürü yolla beşeri tecrübeyi ve davranışı biçimlendirmeye devam eder.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Ritüel ve onun altındaki anlam ilişkileri incelendiği ve bilinçli bir şekilde kullanıldığı zaman önümüzde bir dizi olanak belirir. Bu olanaklar majinin birçok yöntemini içerirler. Dünya<span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> tradisyonları devasa çeşitlilikte araçlar, teknikler ve yaklaşımlar içerse de, sembolizm ve sembolik eylem — yani ritüel — majisyenin araçlarının en önemli unsurunu oluşturur.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu yüzden ritüele hâkim olmak, insan bilincinin gizli devasa potansiyellerini, birçok insanın bugünlerde beşere özgü olduğunu düşündüğü sınırların çok ötelerine giden potansiyelleri kullanabilmenin muhtemel en önemli yolunu sunar.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Tecrübe Modelleri<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Ritüel majiyi incelemeye başlarken, yararlı herhangi bir şey yapabilmek için aşılması gereken en az bir temel engel vardır. Bu engel, dünya hakkında modern biçimde düşünmenin bazı en temel unsurlarından inşa edilmiştir. Modern Batıdaki acemi majisyene, Batı dışındaki birçok ülkedeki majiyi hayatın bir parçası olarak görerek büyüyen kimi <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span>öğrencilerinden farklı olarak, dünyayı majiye hemen hiçbir yer tanımayan biçimlerde algılama öğretilmiştir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Son birkaç asırdır majiyi modern Batı dünya görüşünün çatlaklarına ve boşluklarına yerleştirmenin bir yolunu bulma projesine epey bir düşünsel emek harcanmıştır. Bu projeye dair hayli kabul gören bir yaklaşım majiyi, genellikle Carl Jung’un arketip kuramlarına bağlı kalarak psikoloji olarak yorumlamaktadır; bir zamanlar daha popüler olan bir yaklaşım ise majikal eyleme ortam oluşturan henüz keşfedilmemiş bir enerji veya madde varsaymaktaydı Bu tür teorileştirmenin bir gerçeklik payı olsa da, farklı bir yaklaşım için söylenebilecek çok şey var: dünya hakkında başka bir yolla düşünmeyi öğrenmek. Majisyenin yoluyla.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bunu yapabilmek için, dünyayı anlamak için kullandığımız modellerin gerçekte oldukları şeyi, yani modeller olduklarını hatırlamak zaruridir. Modeller bir gerçekliğin haritasıdırlar, gerçekliğin kendisi değil. Bilimsel maddecilik modeli fiziksel madde ve enerjinin etkileşimini anlamak için çok iyi bir haritadır, fakat birçok başka amaç için çok kötü bir haritadır. Bu modeli majiyi veya hayatın geri kalanını anlamak için kullanmak, jeolojik şekilleri veya bitki örtüsünü anlamak için karayolları haritasını kullanmaya benzer. Fakat bu, elimizdeki haritanın bir yetersizliği değildir, beşeri tecrübe evreni herhangi bir haritanın, herhangi bir yorum dizgesinin olabileceğinden çok daha karmaşıktır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Ayrıca, işin başındayken tecrübe dünyası hakkında majisyenin bakış açısıyla düşünmek, bir haritadan diğerine geçişin huzursuz edici bir deneyim, bazen de çok rahatsız edici bir şey olduğunu anlamak açısından önemlidir. Toplumumuzda mutlak hakikat olarak pazarlanan çeşitli aşırı inanç sistemleri cazibesini bu gerçekten alır. Bu sistem ister modern bilimin soyut maddeciliği ister kimi dini dogmaların gelişigüzel buyrukları olsun; hiçbir bir haritanın kapsayamayacağı, bütünlüğü içinde kavranması insan zihnini aşan bir evren görüsü karşısında kişiyi rahatlatan bir inanç sistemine sığınmak çok kolaydır. Ne var ki ona sarılanı rahatlatan kesinlik vaadi son tahlilde bir yalandır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Aynı şekilde burada inceleyeceğimiz dünya modeli nihayetinde yalnızca bir modeldir. Beşeri tecrübenin kimi alanlarına uygulanabilirken, kimilerine pek uygulanamaz. Herhangi bir anlamda bizatihi hakikat değildir, onu böyle anlamak potansiyelinin çoğunu boşa harcamak olur. Yine, bu modelde önemli bir rol oynayan şeylerin ve varlıkların birçoğu (varlık düzeyleri ile eylem kiplikleri, elementler ile âlemler, Küreler ve Yollar, ruhlar ve melekler, Erk isimleri) elektronlardan veya Gayri Safi Hasıla’dan daha gerçek değildir. Bunlar her gün tecrübe ettiğimiz evrenin sübtil yönlerinden bahsetme yollarıdır. Güçleri de buradan gelir, ister mevcut olsunlar ister olmasınlar, Aleister Crowley’in sevdiği bir ifadeyle, evren gerçekten de sanki bunlar işe yarıyormuş gibi işler.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu noktayı aklımızda tutarak, kültürümüzün mevcut dünya imgesinin bildik topraklarıyla majinin barındığı yasak âlemleri birbirinden ayıran tartışmalı ülkelerden geçen yolculuğumuza başlayabiliriz. Bunu yaparken, Altın Şafak’ın kurucularının ve adeptlerinin bile nadiren dokundukları bir zemin üzerinde gezineceğiz. Altın Şafak sisteminin mükemmelliği onun uygulamalı yöntemlerinden gelir, bu yöntemlerin ardındaki teori ve felsefe cemiyet içinde nadiren tartışılmıştır. Altın Şafak’ın devamı birkaç grubun bu alanda vereceği daha çok şey vardır. Majikal uygulamanın bağlamı ve anlamı, Altın Şafak’ın içinden yükseldiği -Rönesans’ın büyük majikal canlanışından kadim zamanlara uzanan- <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span>tradisyonlarında bulunabilir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
O halde Altın Şafak majisinin temelindeki dünya modelini araştırmanın bir yolu, Kabalacı, Hermesçi ve Yeni-Platoncu filozofların ve mistiklerin eserleri arasında seyahatten geçer. Bu konular bile bir kitabı doldurmaya yeterlidir. Fakat bulunan şeylerin büyük bir kısmının ritüel<span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> uygulamasıyla çok az doğrudan ilişkisi olacaktır. Neyse ki evrenin majikal modeline farklı bir rotadan yaklaşma imkânı vardır. Burada kişi keşfine, kadim tradisyonlardan veya düşünce sistemlerinden değil, evreni her an tecrübe ediş biçimimizin basit gerçekliklerinden başlar.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Algıladığımız Dünya<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Modern Batı kültürüne egemen olan evren haritalarının en önemli parçalarından biri, “gerçek dünya”nın tümüyle madde ve enerjiden yapıldığı, bilinç dediğimiz şeyin ise beyin denilen belli et yığınlarının içinde olup biten tuhaf bir fenomen olduğu fikridir. Modern insanların çoğu için sağduyunun söylediği şey olan bu nosyon, aslında, evren hakkındaki gelişigüzel seçilmiş inançlar koleksiyonundan yükselir. Bu inançlar öğrenilmek zorundadır ve ancak hayli yaygın bazı insani tecrübeler yok sayıldığında bir anlam ifade ederler.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bir süre için neyin “gerçek” neyin gerçek olmadığına dair bildik hipotezleri bir kenara bırakmalı ve çok daha temel bir sorudan hareket etmeliyiz. İnsanlar, evren dediğimiz bu karmaşık şey hakkında ne tür algılara sahipler? Algıladığımız şey, en temel düzeyde, nedir?<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
İlk olarak, bilince görme, işitme, tatma, dokunma ve koku duyuları vasıtasıyla gelir görünen algılar gelir. Bunlar modern düşüncenin “gerçek dünya” hakkında malumat olarak sınıflandırdığı şeylerdir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
İkinci olarak, modern İngilizcede dile getirilmesi çok güç olan, fakat birçok başka kültürün üyesinin çok iyi bildiği, olağan duyuların sübtil formları aracılığıyla gelir görünen algılar vardır. Eğer ellerinizi iyice sallar, sonra avuçlarınızı çukurlaştırarak parmaklarınızı birleştirip yavaş yavaş ve derin bir şekilde nefes alırken ellerinizi birbirine yaklaştırıp uzaklaştırdığınızda algılayabileceğiniz türden bir tecrübe türüdür bu.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu algılar belirli yollarla maddi duyularla ilişkili görünür, çünkü bu çok daha ince duyularla algılanan birçok şey –ama hepsi değil- fiziksel tecrübe âlemindeki şeylerle ilişkilidir. Belli bir nesne, özel bir yer ve kimi kiler, tıpkı değişmeyen fiziksel görünüşleri gibi, değişmeyen bir “duygu” veya “enerji”ye sahiptir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Üçüncü olarak, aşağı yukarı yine duyusal biçimler alan — sözlü veya yazılı sözler, imgeler vs. — fakat duyularla algılanan dünyadan bağımsız gibi görünen algılar vardır. Bu algılar, bilinçte akıp giden bir monolog gibi, az çok süreklidirler. Dünyaya modern bakışımız bu algıları düşünceler, duygular, algılar, gündüz düşleri vs. olarak sınıflar.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Dördüncü olarak, duyusal biçimler almayan, duyularla algıladığımız dünyadan bağımsız olan, fakat yine de bu dünyayı yapısını belirlemede belirli bir role sahipmiş gibi görünen algılar vardır. Bunlar belirli bir düzenlilik algılama olarak tanımlanabilir. Örneğin aynı şeye eşit olan iki şeyin, birbirine eşit olacağı fikri. Modern düşüncenin mantık kuralları, matematik ve (belli bir dereceye kadar) doğa dediği şey, bu kategoriye girer.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Beşinci ve son olarak, bazen “mistik” denilen algı türleri vardır. Bu algılar duyulardan veya duyusal biçimlerden veya herhangi bir önceki tecrübeye benzerlik içermeyen algılardır. Evrenin bir birlik olarak algılanmasını ve bireysel benliğin bu birlikle ilişki içinde algılanmasını içerir gibidirler.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Mümkün beşeri tecrübelerin tayfı, elbette başka şekillerde sınıflandırılabilir. Fakat bu beşli sınıflandırma yukarıda bahsedilen modern “sağduyu”ya dair yararlı bir perspektif sunar. İncelediğimiz sınıflandırmalar açısından bakarsak, modern düşünce biçimi bu tecrübelerden birini — duyulardan geleni — tek “gerçek” tür olarak belirler ve onun madde ve enerjinin “gerçek” dünyasını yansıttığını ileri sürerek, diğer bütün tecrübe türlerini, bu birinci türün yan ürününden başka bir şey olmadığı hasebiyle bir kenara atar. Mantıksal olarak bakıldığında, haklı çıkarılması çok zor bir şeydir bu.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Duyusal tecrübe dünyasının nesnel olduğu için — yani farklı insanlar tarafından aynı şekilde tecrübe edildiği için- gerçek olduğu iddia edilir; diğer bütün tecrübe türleri ise özneldir — yani farklı insanlar tarafından farklı şekilde tecrübe edilir. İddia her ne kadar genel kabul görse de, doğru değildir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
İlk olarak, duyusal olmayan, fakat buna rağmen maddi bir şeyin olduğu kadar “nesnel” olabilecek bir süre tecrübe vardır. Açık bir örnek vermek gerekirse matematiğin temel kuralları onları kullanan kim olursa olsun değişmezler ve birçok dövüş sanatının etkililiği yukarıda incelediğimiz ikinci türden tecrübelerin somut gerçekliğine dayanır. Ayrıca fiziksel tecrübeler bile herkes tarafından aynı şekilde algılanmaz; bir şarabın tadı veya bir trafik kazası olayı, büyük ihtimalle farklı kişiler tarafından farklı algılanıp farklı tarif edilecektir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu güne kadar birçok defa bu son faktörün nesnel bir olgunun yetersiz beşeri tecrübesini temsil ettiği ileri sürülmüştür. Bu savın haklı bir yanı olabilir; yalnız savın rahatsız edici bir noktası vardır ki varsayılan “nesnel olgu”nun gerçekten var olduğunu tek işareti o aynı yetersiz algılardır. İnsan algısı bilebileceğimiz tek şeydir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
“Nesnel olgu” dünyası, kimi insani tecrübelerin kimi hayli gelişigüzel kurallara göre zihinde birleştirilmesinden oluşan zihinsel bir inşadan başka bir şey değildir. Doğrudan bilebileceğimiz tek dünya insan algısının, insan bilinçliliğinin dünyasıdır, diğer her şey bu dünyaya düşen gölgeler gibi gelir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Mantıksal olarak kanıtlamasa da, bu gölgelerden bazılarının insan bilinci dışındaki bir şey tarafından düşürüldüğünü varsaymak makuldür. Aynı şekilde bu “dışarıdaki şey”in zihinsel modellerini yaratmak ve bu modelleri içinde var olduğumuz evrenin kaba temsilleri olarak görmek de makuldür. Oysa insan tecrübesinin birçok türünü bu tür modellerin temelsiz olduğu gerekçesiyle bir kenara atmak ve bütün diğer modelleri yargılamak için sadece dar bir algı grubunu kullanmak makul değildir. Modern gerçeklik mevhumunun yaptığı şey, tam da budur.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Tecrübe Düzeyleri<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Evrene eski bakma biçimlerinden beslenen Batı <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">Maji</span></strong></span> gelenekleri her zaman geniş bir bakış açısı benimsemiştir. Altın Şafak majisinin temel aldığı Kabala Felsefesi’nde çevremizi kuşatan evren, aralıksız olarak maddeden ruha ulaşan bir sürekliliktir; beşeri tecrübenin bu ikisi arasındaki bütün düzeylerinden geçer.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu sürekliliğin en önemli modeli bu sürekliliği on temel varoluş düzeyi veya aşama olarak resmeden Hayat Ağacı şeklidir. Bununla birlikte şu andaki amaçlarımız açısından farklı bir model daha yararlı olabilir. Bu model, yukarıda incelediğimiz tecrübenin beşli sınıflandırmasına dayanır. Bu model biri maddeyi, öteki ruhu temsil eden birbirini kesen iki üçgenle resmedilir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Madde ve ruh arasındaki geçiş âlemleri beş düzeye bölünebilir; bunlar da, daha sonra ayrıntılarıyla inceleyeceğimiz geleneksel majikal sembolizmin beş elementiyle ilişkilendirilebilir. Bu düzeyler aşağıdaki gibidir:<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Varlık Seviyeleri<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
1.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Fiziksel. Fiziksel düzey beş olağan duyuyla tecrübe edilir. Aşağı yukarı modern bilimsel düşüncenin kavradığı şekliyle madde ve enerji terimleriyle açıklanabilir. Eski tradisyonlar fiziksel düzeyi dört elementin –ateş, hava, su ve toprak- etkileşimleri olarak tarif ederdi. Bunlar modern enerji, gazlar, sıvılar ve katılar kavramlarına denk düşerler. Bu düzey sembolik olarak katı ve direngen Toprak elementine karşılık gelir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
2.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Eterik. Eterik düzey, olağan görme ve dokunma duyularına az çok paralel olan farklı duyu grubu aracılığıyla tecrübe edilir. Hem enerjinin hem maddenin bazı niteliklerini paylaşan, fakat biyolojik hayatla yakından bağlantılı olan bir maddi olmayan töz düzeyi olarak düşünülebilir. Eter Hindu yoganın pranası ya da Doğu Asya dövüş sanatlarının ch’i veya ki’sine benzetilebilir. Majikal felsefede maddi düzeyin altındaki temel, madde ve enerjinin biçim aldığı desenleri veren sübtil töz okyanusudur. Sembolik olarak akıcı ve alıcı Su elementine tekabül eder.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
3.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Astral. Astral düzey, yani somut bilinç düzeyi normalde zihin — zekâ, heyecan, hayal gücü, irade ve hafıza melekeleri — dediğimiz şey vasıtasıyla tecrübe edilir. Majisyenin bakış açısından bunların eylemin duyuları ve araçları olarak işleyebileceğini anlamak çok önemlidir. Bu işlevlerden hiçbiri bir insanın kafasının içiyle sınırlı değildir. Astral düzey, kendi bilincimiz ve başkalarının bilinciyle belirlenen ve bilincimizde düşünceler, duygular, imgeler ve benzerleri olarak ortaya çıkan sürekli değişen motifler içinde hareket ederek zihni zihne bağlayan akış halindeki enerjiler alemi olarak düşünülebilir. Sembolik olarak bu düzey hareketli ve dönüştürücü Ateş elementine tekabül eder.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
4.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Zihinsel. Zihinsel düzey, yani soyut bilinç düzeyi bizzat bilincin (farkındalığın), kendine ait kapasitelerince tecrübe edilir. Zaman ve mekânın dışında var olan ve ilk üç düzeyin dayandığı örgütleyici ilkeleri sunan soyut motifler alemi olarak tasavvur edilebilir. Bu motifler, farkındalığımıza eşyanın tabiatına dair temel içgörüler olarak görünür. Sembolik olarak bu düzey şeffaf ve elle tutulur olmayan Hava elementine tekabül eder.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
5.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Spritüel. Spritüel düzey benliğin özsel çekirdeği aracılığıyla tecrübe edilir. Bu özsel çekirdek aynı zamanda bilincin kaynağıdır. Herhangi başka bir tanımın ötesindeki saf varlık olarak tasavvur edilebilir ve kendini insan farkındalığında benliği bütün her şeyin birliğine bağlayan, tarifi zor bir deneyim türüyle gösterir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu beş düzey maddeden ruha, (aynı şeyi başka bir şekilde ifade edersek) tam kuvve halinden tam fiil haline ulaşan tek bir tayfın kısımları olarak görülebilir. Bununla birlikte tayfın farklı bölgeleri birbirlerinden birçok şekilde ayrıdırlar. Dikkate değerdir ki birini yöneten yasalar genellikle diğerlerinde geçerli değildir. Örneğin bir fikre çivi çakamazsınız ya da düşünce gücüyle katı bir duvarın içinden geçemezsiniz. Her bir âlemin kendi kuralları vardır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bununla birlikte bu beş tecrübe düzeyini birbirine bağlayan altta yatan bazı motifler vardır. Bu motifleri net bir şekilde duymak, ritüel majinin ilkelerinin epey bir netleşmesini sağlar. İki düzey, fiziksel ve eterik düzey, zaman ve mekânın bildik bağlamında meydana gelen şeylerle ilgilidir. Bu düzeylerde tecrübe ettiğimiz şeyler zaman ve mekâna tabi gibidirler; büyüme ve çürümeye, genişleme ve çelişmeye maruz kalırlar. Platonik felsefe diliyle bu iki düzey Oluş âlemi olarak tasavvur edilebilir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Diğer iki düzey, spritüel ve mental düzey, tümüyle zaman ve mekânın dışındaki şeylerle ilgilidir ve değişime uğramazlar. Bu iki düzey, sonuç olarak saf Varlık âlemi olarak tasavvur edilebilir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu iki âlemdeki iki düzeyin ilişkilerinde önemli bir paralellik vardır. Fiziksel ve zihinsel düzeyler şeylerin çoğulluk içinde bulunduğu düzeylerdir. Yani bunlarda tecrübe edilecek birçok farklı şey vardır ve bu şeyler etraflarındaki şeylerden büyük ölçüde ayrı görünür. Şu anda elinizde tutmuş olduğunuz bu kitap, onu tutan ellerinizden, etrafını çeviren havadan vs. ayrıdır. Zihinsel düzeyin çeşitli motifleri aynı şekilde birbirinden ayrıdır ve ayrı olarak tecrübe edilebilir. Soyut bir hakikate dair ani bir içgörü zorunlu olarak diğer hakikatlere denk bir içgörüye yol açmaz. Oysa, eterik ve spritüel düzeyler birlik düzeyleridirler ve tecrübe edilen şey bütünün bir veçhesi olarak tecrübe edilir. Eter okyanusunda çok az ayırıcı çizgiler varken, ruhun (Spirit) aşkın birliğinde hiçbir ayrım çizgisi yoktur.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Peki Varlık ve Oluş âlemlerinin ortasında duran Astral düzey? Bizim genelde düşünceler ve duygular olarak tarif ettiğimiz somut bilinç hareketleri olağan zaman ve mekân sınırlarına tabi değildir; fakat bunların var olduğu yer sonsuzluğun değişmezliğinde değildir. Daha ziyade kendi zaman ve mekânlarında şekil alırlar; bu, olağan zaman ve mekândan daha esnektir. Bu zaman ve mekân Varlık âlemleriyle, olağan zaman ve mekâna göre daha net ilişkilidir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Birçok insanın gidebildiği en derin astral düzey olan düşler bunu açıkça gösterir. Düşlerde mekân vardır ve zaman geçer, ancak bu tanımlanmasın veya betimlenmesini neredeyse imkânsızlaştıracak karmaşık birçok katmanlılıkla geçekleşir. Olağan zaman ve mekân içinde gerçekleşmesi imkânsız şeyler sürekli olarak vuku bulur, zaman esner, durur, geriye akar vs. Aynı şey olağan düşünce için de geçerlidir. Ayrıca majisyenlerin nasıl girileceğini bildiği daha yoğun astral tecrübe türleri için de çarpıcı bir biçimde doğrudur.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Majikal teoride astral düzeyin bu özel niteliklere sahip olmasının nedeni, onun Varlık ve Oluş âlemleri arasında bir geçiş olmasından kaynaklanır. Burada zaman sonsuzlukla, değişim değişmezlikle komşudur. Kısa bir süre sonra göreceğimiz üzere bu iletişim evrenin varlığa gelişi sürecinin anahtarıdır. Ayrıca ritüel majinin etkili kullanımı için hayati öneme sahip bir anahtardır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Makrokozmos ve Mikrokozmos<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Yukarıda bahsedilen modern düşüncenin ön yargılarından biri burada kavrayışın önünde bir engel teşkil eder. Bilinç tecrübelerinin “öznel” olduğu — yani, bilimsel anlamda gerçek olmadığı — kafamızın içine öyle işlenmiştir ki bilincin kafatasımızın dışında herhangi bir rolü olduğu düşüncesi bizim için çok aykırı bir düşüncedir. Bununla birlikte bu fikir, bize ne kadar garip gelirse gelsin, kültürümüzün mevcut inanç sisteminin sunduğundan çok daha iyi bir tecrübe modelidir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bizim evren modelinden azade olan kadim zamanların filozofları, bilinç ve madde arasındaki ilişkiyi çok farklı bir ışık altında gördüler. Dikkat ettiğimizde bizim de görebileceğimiz üzere, onlar kendi tecrübelerinden hareketle insandaki maddi hareketlerin bilincin hareketlerince belirlendiğini biliyorlardı. Bu bazen çok aşikâr düzeylerde gerçekleşir. Örneğin bir kişi elini kaldırmaya karar verip kaldırdığında.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Ayrıca daha belirsiz düzeylerde de meydana gelir. Bilinç fenomenine dikkatle ilgi gösterilmesi, genellikle farkına varılmadan, kendiliğinden olan ve kalbin çarpışını, sindirim sistemindeki kasların kullanılmasını kontrol eden koca süreçleri açığa çıkaracaktır (ileri seviye yoğa uygulamacıları şaşırtıcı bir fiziksel hâkimiyete sahip olmalarını bu süreçleri algılamayı öğrenmeye borçludurlar). Bu otomatik süreçler eterik düzeyle yakından ilişkilidir. Bütün süreci kavramsallaştırmanın bir yolu, bilinçteki olayları eterik âlemde değişimler yaratan şeyler olarak görmektir. Eterik alemdeki değişimler de fiziksel madde alemindeki değişimleri meydana getirirler.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bilinçteki değişimlerin maddede değişimlere yol açtığı fikri, kadim zamanların düşünürlerinin keşfetmekte gecikmediği, daha geniş içerimlere sahiptir. Eğer bu insanlar ve diğer yaşayan şeyler için geçerliyse, diye akıl yürüttüler, neden başka şeyler için de geçerli olmasın? Örneğin böyle bir şey, kâhinlerin ve falcıların geleceği olmadan önce söyleyebilme yeteneklerini açıklamaz mı? Zaman içinde keşfedilen ve test edilen bu fikirler, evrenin majikal modelinde merkezi bir yer kazandılar.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu modelde benlik (nefs) ile evren arasındaki engelin her bir tarafında bir dizi düzey vardır. Bu bariyer beşeri düşünce alışkanlıklarının en derininde olanlardır. Fiziksel, eterik, astral, zihinsel ve spritüel tecrübeler aynı anda hem “İçsel” hem “dışsal” fenomenlerle ilişkilidir. Düzeyler arasındaki ilişki –astralın zaman ve zamansızlık arasında aracı olduğu ve düzeyleri fiziksel tezahüre indiren motifleri harekete geçirdiği ilişki-hem dışta hem içte aynı şekilde çalışır. Paralellik, Batı majikal geleneğinin kurucularının, kadim mitsel imgelerden faydalanarak, insanla evrenin birbirinin sureti olduğundan, dev bir insani varlık olarak evren ve küçük bir evren olarak bireyden bahsetmiştir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Makrokozmos ile mikrokosmoz ilkesinin kalbinde olan bu fikir, majikal dünya modelinin merkezi unsurlarından biridir. Bu iki dünya Batı dünyasının majikal yazılarında çok kullanılmışlardır. Makrokosmos kelimesi Grekçe kelimeler makros ile kosmos’tan gelir, “büyük evren” demektir; mikrokosmos ise mikros kosmos “küçük evren” demektir ve insan bireyinin bütünselliği anlamına gelir. Mikrokosmos ile makrokosmos ilkesi bu ikisinin bir anlamda aynı şey olması demektir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu ilke, geçmişte sık sık yapıldığı üzere, kastedilmediği anlamlara çekilebilir. Bu ilke, fiziksel evren ile fiziksel insan bedeni arasında bire bir tekabül olduğu anlamına gelmez. Platon’un işaret ettiği üzere evrenin ayakları yoktur. Diğer düzeyler arasında da birebir bir tekabül ilişkisi yoktur. İlkenin işaret ettiği –ve hayli önemli olan- nokta, evrene dair tecrübemizin özsel motiflerinin kendimize dair tecrübelerimizin özsel motifleriyle bir ve aynı şey olduğudur.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Burada daha derin bir nokta vardır ki algılama ve gerçeklik konusunun yarattığı zor meseleleri çözer. Az önce bahsedilen motifler, nihai olarak kendi tecrübelerimizin motifleridirler ve insan soyunun bir üyesi olarak her birimizin miras aldığı belli düşünme ve algılama araçlarınca biçimlenmişlerdir. Algılarımız beşeri algılardırlar ve bunun bir sonucu olarak evrenimiz beşeri bir evrendir. Bu evren onu algılama araçlarımızın bizatihi yapısı gereği kendi suretimizde yapılmıştır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">Maji</span></strong></span> ve Yaratım Süreci<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">Maji</span></strong></span> felsefesinde mikrokozmos ile makrokosmos ilkesi yukarıda bahsedilen algılının temelidir ve evrenin ve evrende majinin rolünü açıklamak açısından merkezi öneme sahiptir. Tıpkı her bireyin bütün tecrübe düzeylerinde var olması gibi, algıladığımız bütün diğer her şeyin de bütün düzeylerde mevcut olduğuna inanılır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bir nesneye –örneğin bir kayaya- baktığımız zaman, onun belli bir taştan yapılmış olduğunu görürsünüz. Majikal öğretiye göre aynı kaya, eterik düzeyde vurgulardan ibaret bir dalga motifi olarak; astral düzeyde bilinçte somut bir form, algıların sürekli akışı içinde bir mevcudiyet olarak; zihinsel düzeyde “kayalık” özsel niteliğiyle soyut ve zamansız bir fikir olarak ve nihayet spritüel düzeyde kayanın ve geri kalan her şeyin nihai olarak geldiği ilksel birliğin bir ifşası olarak vardır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bir görüşe göre kayanın bu farklı varoluş düzeyleri, sadece aynı kayaya, her bir düzeyde insanın sahip olduğu algılama güçlerini kullanarak farklı açılardan bakmaktan başka bir şey değildir. Bununla birlikte evrenin majikal modelinde, kayanın — ve diğer her şeyin beş yönü — aynı zamanda sebep ve sonuç zinciri olan bir yansıma süreciyle bağlantılıdır. Spritüel kaya zihinsel düzeye yansır ve böylece zihinsel kayanın varlığa gelmesine sebep olur. Aynı şekilde zihinsel kaya astral düzeye, astral eterik düzeye ve eterik de fiziksel düzeye yansır. Başka bir şekilde dile getirmek gerekirse, aynı özsel motif adım adım varlık merdiveninden iner ve her bir düzeyde o düzeye özgü bir biçim alır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu, majikal terimlerle, yaratımın sırrıdır. Yaratımı zamanın başlangıcında bir kereliğine olup biten bir şey olarak gören Batı’nın Ortodoks dinlerinin aksine, Kabala’nın majikal felsefesi yaratımı, bütün eşyanın ve varlığın etkin katılımcılar oldukları sürekli bir süreç olarak anlar. Bu bakış açısında tecrübe ettiğimiz her şey, spritüel düzeyin yükseklerine ulaşan ve ardından düzey be düzey madde ve duyusal algı âlemine inen bir süreç aracılığıyla vuku bulur. Tecrübe ettiğimiz her şey de bir mevcudiyete ve bütün varlık düzeylerinde bir etkiye sahiptir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu yaratı sürecinde, astral düzey birçok açıdan hayati bir önem arz eder. Spritüel ve zihinsel düzeylerin ebedi motiflerinin zaman ve mekân içinde kesin formlara — bu kaya, bu ağaç, bu insan bireyi — yansıdığı yer somut bilinç düzeyidir. Astral düzey yaratının dönemeç noktasıdır ve bu nedenden dolayı majinin doğduğu yerdir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Astral düzeyde insan bilinci tarafından kurulan bir motif, diğer astral motiflerle aynı şekilde düzeylerden geçerek tezahür eder. Geleneksel <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> felsefesinin merkezi içgörüsüdür bu ve majikal uygulamaya bir anahtar sunar. Ritüel majinin bütün karmaşık mekanizması, somut bilinçte motifler inşa etme yöntemleri koleksiyonundan başka bir şey değildir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">Maji</span></strong></span> böyle tanımlanınca basit bir şey gibi görünüyor ve öyledir de. Bununla birlikte “basit”, “kolay” anlamına gelmez. Astral düzeyde bir motif inşa etme basit eyleminin önünde bir dizi engel vardır. Bu kitabın büyük bir kısmı bu engeller ile onların etrafından dolaşma yöntemlerine ayrılmıştır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Enerji Olarak Evren</div>
<h2>
Yaratım motiflerinin ruhtan maddeye inişi, majinin tabiatı hakkında yararlı bir konuşma biçimi sunan, başka bir yolla da anlaşılabilir. Bahsettiğimiz aşağı inen motifler, belirli türde, belirli etkileri olan ve içinden geçtiği düzeye göre şekil alan bir enerji akımı veya akışı olarak da görülebilirler. Her bir enerji akışı enerji kaynağı olarak zihinsel ve spritüel düzeylerden faydalanarak, ilk olarak astral düzeyde ortaya çıkar ve sonunda maddi düzeyde temel atar; inişi sırasında başka enerjilerle ilişkiye girer.</h2>
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Enerji kelimesi elbette sadece bir teşbihtir. Burada bahsedilen enerji yumurta pişirmez veya bir voltmetrede ölçülemez. Ayrıca modern bir metafordur, majikal teori hakkındaki daha eski kitaplar genel olarak efekt (etki, tesir) veya effluvia’dan (gaz, aura, buhar, nefes) bahseder. Yeniplatoncuların eserlerinde bu ideal formlar veya alıcı tözlerdirler. Yaratımın metaforik enerjisi, tıpkı daha yakıdan tanıdığımız enerjiler gibi belli kaynaklara, kanallara, akış motiflerine, bütünsel dengesi içinde kutuplara, yerel dengesizliklere ve türbülanslara sahiptir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
O halde bu bakış açısından evren, bize tecrübe ettiğimiz her şeyi veren bir süreç olarak, varlığın çeşitli düzeylerinde dans edip dalgalanan enerjilerin devasa ve karmaşık motifleri olarak resmedilir. Beşeri bir varlık bu dans içinde, sayısız başkalarınca etkilenen, biçim alan, ama aynı zamanda biçim verme ve tesirde bulunma kapasitesine sahip tek bir enerji akımıdır. Majisyen, bu yaratıcı enerjinin söz konusu kapasiteleri eyleme dönüştürmesini öğrenmiş bir akımıdır.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
<h3>
Küçük bir enerji merkezi erk dalgalarıyla savrulduğu için bir majisyen kadiri mutlak olmaktan çok uzaktır. Uygulamalı majinin en önemli kurallarından biri, majikal çalışmaların bazen başarısız olduğudur. Tecrübenin bütün düzeylerini algılamayı ve bunlarda eylemde bulunmayı öğrenme amacıyla yola çıkmış olan bir beşer varlığından öte olmayan majisyen, kendi eylem potansiyellerinin hayata tümüyle fiziksel açıdan yaklaşanlardan pek uzak olmadığını görecektir. Her bir düzeydeki motifler, altındaki tekabüliyetlere sebep olup onları örgütlediği için, majisyen daha yüksek düzeydeki mukabil motife tesir ederek en maddi türden tecrübeleri bile şekillendirebilecek erke sahiptir. Bu erkin sınırları vardır. Bu konuyu daha sonra konuşacağız. Fakat majisyenlerin asırları aşan birleşik tecrübeleri erkin var olduğunu hiç kuşkuya yer bırakmadan göstermiştir.</h3>
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Birçok majikal uygulamanın düzeyi, gördüğümüz üzere, somut bilinç düzeyidir. Böylece majisyen, deyim yerindeyse, tecrübenin astral düzeyinde durur, yüksek düzeylerin zamansız motiflerini aşağı indirir ve daha aşağıda tezahür etmesi için onlara kanal olur. Dolayısıyla herhangi bir majikal eğitimde bahsedilmeye değer iki önemli dinamik vardır. Acemi majisyen bir yandan yukarı, yüksek düzeylere bakmalı, kendini yaratımın enerji kaynaklarıyla nasıl uyumlayacağını öğrenirken, bir yandan aşağı, alt düzeylere bakmalı ve bu enerjileri nasıl tezahür ettireceğini öğrenmelidir.<br />
<br style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;" />
Bu dinamiklerin ilki teurji (theurgy) ya da yüksek <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> diye tanımlanır ve benliği bütün düzeylerde dönüştürme ve dengelemeyi amaçlar. İkincisi tomaturji (thaumaturgy) ya da uygulamalı <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> olarak tanımlanır ve tecrübe evrenini iradeyle uyum içinde biçimlendirmeyi amaçlar. Majinin Janus yüzleri olan bu ikisi, Altın Şafak tradisyonunda ritüel <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> yolunu çizer ve eğer <span class="highlight" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="border: 0px; color: red; margin: 0px; padding: 0px;">maji</span></strong></span> sanatı ulaşılmak isteniyorsa, her ikisi de incelenmeli ve uygulanmalıdır.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4527715347041629216.post-32822103654730091012013-10-23T11:49:00.000-07:002013-10-23T11:49:10.842-07:00Büyülü bir şey Maji <b style="background-color: white; font-family: verdana, geneva, lucida, 'lucida grande', arial, helvetica, sans-serif; font-size: 13px;"><table align="center" border="0" cellpadding="6" cellspacing="0" class="tborder" id="post7616" style="background-color: #d1d1e1; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; border: 1px solid rgb(96, 151, 26); color: black; width: 100%px;"><tbody>
<tr valign="top"><td class="alt1" id="td_post_7616" style="background-attachment: fixed; background-color: #f5f5ff; background-image: url(http://www.mishakal.com/images/misc/3.gif); background-position: 50% 50%; background-repeat: repeat repeat; border-right-color: rgb(209, 209, 225); border-right-style: solid; border-right-width: 1px; font-size: 10pt;"><div id="post_message_7616">
En temel, en basit, en anlaşılır ve belki de en eğlenceli tanım şudur; "Büyücü, çaylak ve ne yaptığının farkında olmayan, majisyen ise usta ve ne yaptığını bilen okültisttir." Burada okültistin ne olduğunu anlamışsınızdır; gizli bilimlerle uğraşan gizli bilimci demek...<br /><br />Büyücü ile majisyen arasındaki en belirgin ayrım "amaç"ta yatmaktadır. Konuyu az çok bilenlerin itirazlarını duyar gibiyim. Hayır, büyücü ile majisyenin amaçlarının aynı olduğunu sakın düşünmeyin. Büyücü için sıradan gibi görünen şeyler majisyen için hayati bir önem arzedebilir. Örneğin majikal gücü kullanabilen büyücü için bu sıradan bir olaydır, sadece bir araçtır. Onun için önemli olan sonuçtur, sonucun katiyetidir. Aynı güç, majisyen için bir 'araştırma' ve 'geliştirme' konusudur. Majisyenin amacı, büyücünün her defasında 'aynen' tekrarladığı gücün mahiyetini çözmek ve gücü arttırmaktır, geliştirmektir. Majisyen için büyüsel uygulamalarda sonuç hayatiyet taşımaz. Majisyen, Simyacı’da geçen ve “Hayalindeki düşün peşinde koşan ilginç tip”tir.<br /><br />Şimdi kısaca "maji"nin tanımını yapalım;<br /><br />Yukarıdaki karşılaştırmadan da çıkarabileceğiniz bir sonuç... Maji herkesin ulaşamayacağı bir bilinç seviyesidir. Bu yüzdendir ki ona "Yüksek Bilinç, Bilinçdışı Güç, Yüksek Sanat" gibi isimler verilmiştir. Zaten kelime olarak Türkçe karşılığını da bulamazsınız. Greklerde Magein ya da Megas (Büyük İlim, Ana İlim), Doğu gizemciliğinde "Havas" (Yüksek İlim)'dir. Majinin temel felsefesini, okuduğum bir Doğu klasiğinden çıkarmıştım. Daha sonra Hz. Ali'nin bir sözü ile düşüncelerim iyice pekişti. Doğu'nun en büyük Havas (Yüksek İlim, Maji) ustalarından Gazali, sihir ilmi ile ilgili olarak, "İhya-u Ulumiddin" adlı eserinin 1. cildinin 77. sayfasında şöyle diyor; "Sahibini veya başkalarını zararlandırması bakımından sihir ve tılsımat ilimleri mezmumdur." Yani onaylanmaz, makbul olunmaz. Hz. Ali de, "Halka anlayabilecekleri şeyleri haber veriniz, anlamayacaklarını bırakınız kendileri isterlerse araştırsınlar" derken Gazali ile aynı ortak görüşü dillendirmiştir. Sonuç şu; "Bu ilim yüksek bir ilimdir, herkes anlayamaz ve yükünü taşıyamaz."<br /><br />Söz Gazali'ye gelmişken şunu da belirtmek isterim; Aynı eserinde bu ilimlerin "ilim olmaları bakımından" öğrenilmesinde bir sakınca olmadığından da bahsetmektedir. Gazali'nin tek endişesi "avam"ın, yani sıradan insanın bu ilimlerle kötü emellerini gerçekleştirme isteğidir. Dolayısıyla bu ilmin yani onaylanmayan ilmin, "Yüksek Sınıf"a ve "Sıradan İnsan"a göre kullanım alanı vardır. Bu endişeyi doğal karşılamak lazımdır. Çünkü bütün tek tanrılı dinlerde olduğu gibi dinimizde de büyü haramdır, yasaktır ve sıradan insanı küfre götürür. Gazali'nin çok ilginç bir cümlesiyle maji konusunu tamamlıyorum; "Kuş eti ve bazı tatlıların memedeki çocuğa dokunması gibi, bazı ilimlerin de bazı kimselere zararlı olduğu inkar edilemez." İşte majinin de özü budur.<br /><br />Gelelim büyücüye;<br /><br />Onu sonuç ilgilendirir demiştim. Majikal gücü sıradan amaçlar için kullanan, bilinç alanında yaşanan algıları ve öğretiyi hiçe sayan, kendisine imtiyaz arayan büyücü için sonuç tabii ki önemlidir. Fakat şu da unutulmamalıdır. Büyücü, Jean Reno'nun oynadığı "Leon" tiplemesiyle birebir örtüşür. Kiralık katil gibidir. Duygu, sevgi, şefkat, sadakat onun için bir anlam ifade etmez. Parayı aldığı kimse için çalışır ve ertesi gün daha yüksek bir paraya yaptığı büyüyü bozabilir. Ve şu da bir gerçektir; Gerçek bir usta ise -Leon gibi!- şakası olmaz, sonuç kesindir. Majikal gücü alır ve bir paratoner misali istediği yere yönlendirir.<br /><br />Kendinizi bayağı kaptırdınız sanırım;<br /><br />Büyücü dediysem, çaylak dediysem o kadar da hafife almayın. Kullandığı serbest enerjiyi yoğunlaştırıp istediği yere yönlendirmesi o kadar da kolay bir uygulama değildir. Bunun için ciddi çalışmalar gerekir. Hammadde olan enerjiyi şekillendirmek bir sanattır ve bu sanatın bir sanatçıya ihtiyacı vardır. İşte bu sanatçı "Büyücü"dür. </div>
</td></tr>
</tbody></table>
</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/06494399778477980014noreply@blogger.com0